English    Türkçe    فارسی   

4
260-269

  • جمع آمد خلق بر وی آن زمان ** جملگان لاحول‌گو درمان کنان 260
  • Derhal halk, başına üşüştü... Herkes lâhavle diyerek derdine derman aramaktaydı.
  • آن یکی کف بر دل او می براند ** وز گلاب آن دیگری بر وی فشاند
  • Birisi, eliyle kalbini yokluyor, öbürü yüzüne gülsuyu serpiyordu.
  • او نمی‌دانست کاندر مرتعه ** از گلاب آمد ورا آن واقعه
  • Bilmiyordu ki o alanda onun başına ne geldiyse gülsuyundan geldi.
  • آن یکی دستش همی‌مالید و سر ** وآن دگر کهگل همی آورد تر
  • Biri bileklerini başını ovuyor, öbürü hararetlensin diye samanlı ıslak balçık getiriyordu.
  • آن بخور عود و شکر زد به هم ** وآن دگر از پوششش می‌کرد کم
  • Biri ödağacıyla şekeri karıştırıp tütsülüyor, başka biri elbisesinin bir kısmını soyup üstündekileri hafifletiyordu.
  • وآن دگر نبضش که تا چون می‌جهد ** وان دگر بوی از دهانش می‌ستد 265
  • Birisi nasıl atıyor diye nabzını yokluyor, öbürü ağzını kokluyor.
  • تا که می خوردست و یا بنگ و حشیش ** خلق درماندند اندر بیهشیش
  • Şarap mı içti, esrar mı? Yoksa afyon mu yuttu... Anlamak istiyordu. Halk, onun neden bayıldığını anlayamamış, şaşırıp kalmıştı.
  • پس خبر بردند خویشان را شتاب ** که فلان افتاده است آن‌جا خراب
  • Derhal akrabalarına haber verdiler, falan adam feşman yerde perişan bir halde düşüp kaldı dediler.
  • کس نمی داند که چون مصروع گشت ** یا چه شد کو را فتاد از بام طشت
  • Neden bayıldı, ne oldu da leğeni damdan düştü? Kimse bilmiyordu!
  • یک برادر داشت آن دباغ زفت ** گربز و دانا بیامد زود تفت
  • O tabağın iriyarı, güçlü kuvvetli, bilgili anlayışlı bir erkek kardeşi vardı, hemencecik koşa koşa geldi.