English    Türkçe    فارسی   

4
2620-2629

  • هین بده ای قطره خود را این شرف ** در کف دریا شو آمن از تلف 2620
  • Kendine gel ey katra da bu şerefi bul, denizin avucuna düş, o avuçta telef olmaktan emin ol!
  • خود کرا آید چنین دولت به دست ** قطره‌ای را بحری تقاضاگر شدست
  • Böyle bir devlet, kimin eline düşmüştür: Bir deniz, bir katrayı dilemekte, istemekte!
  • الله الله زود بفروش و بخر ** قطره‌ای ده بحر پر گوهر ببر
  • Allah hakkı için Allah hakkı için çabuk sat ve satın al... Bir katrayı ver, incilerle dolu denizi elde et!
  • الله الله هیچ تاخیری مکن ** که ز بحر لطف آمد این سخن
  • Allah hakkı için, Allah hakkı için hiç geciktirme. Bu söz, lütuf denizinden gelmede!
  • لطف اندر لطف این گم می‌شود ** که اسفلی بر چرخ هفتم می‌شود
  • Lütuf bile bu lütfun içinde kaybolur, aşağılık bir adam, yedinci kat göğe çıkıyor
  • هین که یک بازی فتادت بوالعجب ** هیچ طالب این نیابد در طلب 2625
  • 2625.Kendine gel, hiçbir kimse bunu aramakla bulamaz, nasılsa bir acayip oyuna rastladın!
  • گفت با هامان بگویم ای ستیر ** شاه را لازم بود رای وزیر
  • Firavun, bunu bir de Haman'a söyleyeyim; padişaha vezirin reyini almak lâzımdır dedi.
  • گفت با هامان مگو این راز را ** کور کمپیری چه داند باز را
  • Asiye dedi ki: Bu sırrı Haman'a söyleme. Kör kocakarı, doğanın kıymetini ne bilir?
  • قصه‌ی باز پادشاه و کمپیر زن
  • Padişahın doğanıyla kocakarı
  • باز اسپیدی به کمپیری دهی ** او ببرد ناخنش بهر بهی
  • Bir akdoğanı kocakarının birine verirsen iyilik olsun diye pençelerindeki tırnakları keser!
  • ناخنی که اصل کارست و شکار ** کور کمپیری ببرد کوروار
  • Hâlbuki asıl iş gördüğü, avlandığı uzvu, tırnaklandır. Kör kocakarıcağız körcesine o tırnakları kesiverir!