English    Türkçe    فارسی   

4
3271-3280

  • هم‌چو پوران عزیز اندر گذر ** آمده پرسان ز احوال پدر
  • Hani Üzeyr’in çocukları gibi... yolda babalarının ahvalini soruşturmaktaydılar.
  • گشته ایشان پیر و باباشان جوان ** پس پدرشان پیش آمد ناگهان
  • Onlar ihtiyarlamışlardı, babaları ise gençti... derken babaları ansızın önlerine çıkıverdi.
  • پس بپرسیدند ازو کای ره‌گذر ** از عزیر ما عجب داری خبر
  • Ona “Ey yolcu bizim azizimizden bir haberin var mı acaba?
  • که کسی‌مان گفت که امروز آن سند ** بعد نومیدی ز بیرون می‌رسد
  • Birisi bize onun bugün geleceğini, bizi ümitsizliğe düşürdükten sonra bugün erişeceğini söyledi” dediler.
  • گفت آری بعد من خواهد رسید ** آن یکی خوش شد چو این مژده شنید 3275
  • Üzeyr dedi ki: Evet benden sonra gelecek... çocuklardan biri bu müjdeyi işitince sevindi.
  • بانگ می‌زد کای مبشر باش شاد ** وان دگر بشناخت بیهوش اوفتاد
  • Ey muştucu şadol diye bağırdı. Bir tanesi Üzeyr’i tanıdı;
  • که چه جای مژده است ای خیره‌سر ** که در افتادیم در کان شکر
  • A sersem, müjdenin yeri mi ki? Şeker madeninin tam içine düştün deyip kendisinden geçti, yere yığıldı.
  • وهم را مژده‌ست و پیش عقل نقد ** ز انک چشم وهم شد محجوب فقد
  • Bu, vehme müjdedir ama akla göre vuslatın ta kendisi... çünkü vehim gözü perdelidir, hakikati göremez.
  • کافران را درد و مومن را بشیر ** لیک نقد حال در چشم بصیر
  • Kâfirlere derttir, müminlere muştucu... fakat işin iç yüzünü gören göz göre vuslatın ta kendisi.
  • زانک عاشق در دم نقدست مست ** لاجرم از کفر و ایمان برترست 3280
  • Çünkü âşık, anı daimde daima sarhoştur... hâsılı küfürden de yücedir o, imândan da!