English    Türkçe    فارسی   

4
3276-3285

  • بانگ می‌زد کای مبشر باش شاد ** وان دگر بشناخت بیهوش اوفتاد
  • Ey muştucu şadol diye bağırdı. Bir tanesi Üzeyr’i tanıdı;
  • که چه جای مژده است ای خیره‌سر ** که در افتادیم در کان شکر
  • A sersem, müjdenin yeri mi ki? Şeker madeninin tam içine düştün deyip kendisinden geçti, yere yığıldı.
  • وهم را مژده‌ست و پیش عقل نقد ** ز انک چشم وهم شد محجوب فقد
  • Bu, vehme müjdedir ama akla göre vuslatın ta kendisi... çünkü vehim gözü perdelidir, hakikati göremez.
  • کافران را درد و مومن را بشیر ** لیک نقد حال در چشم بصیر
  • Kâfirlere derttir, müminlere muştucu... fakat işin iç yüzünü gören göz göre vuslatın ta kendisi.
  • زانک عاشق در دم نقدست مست ** لاجرم از کفر و ایمان برترست 3280
  • Çünkü âşık, anı daimde daima sarhoştur... hâsılı küfürden de yücedir o, imândan da!
  • کفر و ایمان هر دو خود دربان اوست ** کوست مغز و کفر و دین او را دو پوست
  • Küfür, içteki kuru kabuktur, imân içteki lezzetli kabuk!
  • کفر قشر خشک رو بر تافته ** باز ایمان قشر لذت یافته
  • Küfür de, imân da... ikisi de onun kapıcısıdır... çünkü o içtir küfürle din, ikisi de kabuktur.
  • قشرهای خشک را جا آتش است ** قشر پیوسته به مغز جان خوش است
  • Kuru kabukların yeri ateştir... içe yapışık kabuksa hoştur lezzetlidir.
  • مغز خود از مرتبه‌ی خوش برترست ** برترست از خوش که لذت گسترست
  • İçe gelince: Zaten o, hoşluk mertebesinden de yüksektir... lezzetler veren odur.
  • این سخن پایان ندارد باز گرد ** تا برآرد موسیم از بحر گرد 3285
  • Bu sözün sonu yoktur; geri dön de Musa’m denizin dibinde toz koparsın!