English    Türkçe    فارسی   

4
3763-3772

  • باز در تن شعله ابراهیم‌وار ** که ازو مقهور گردد برج نار
  • Öyle olduğu halde yine bedende öyle bir ışık vardır ki ışık, İbrahim gibi ateş burcunu kahreder!
  • لاجرم گفت آن رسول ذو فنون ** رمز نحن الاخرون السابقون
  • Hâsılı o bilgili peygamber "Biz, ileri gidenlerin artta gelenleriyiz" remzini söyledi.
  • ظاهر این دو بسندانی زبون ** در صفت از کان آهنها فزون 3765
  • Görünüşte bu ikisi de bir örse zebundur ama sıfat ve tesir bakımından demir madenlerinden bile üstündür.
  • پس به صورت آدمی فرع جهان ** وز صفت اصل جهان این را بدان
  • İşte insan da görünüşte cihanın fer'i dir... fakat sıfat bakımından insanı, cihanın, aslı bil!
  • ظاهرش را پشه‌ای آرد به چرخ ** باطنش باشد محیط هفت چرخ
  • İnsan zâhiren bir sivri sineğin tesiriyle mustarip olur; fakat içyüzü, yedi kat göğü bile kaplamıştır.
  • چونک کرد الحاح بنمود اندکی ** هیبتی که که شود زومند کی
  • Peygamber, Cebrail'in asli suretiyle görünmesine ısrar edince Cebrail, birazcık göründü... fakat öyle heybetliydi ki dağ bile görse paramparça olurdu.
  • شهپری بگرفته شرق و غرب را ** از مهابت گشت بیهش مصطفی
  • Bir kanadı doğuydu, batıyı kaplayıverdi... Mustafa, görünce heybetinden kendinden geçti.
  • چون ز بیم و ترس بیهوشش بدید ** جبرئیل آمد در آغوشش کشید 3770
  • Cebrail Mustafa'yı korkusundan baygın bir halde görünce kucakladı, bağrına bastı.
  • آن مهابت قسمت بیگانگان ** وین تجمش دوستان را رایگان
  • O heybet, yabancıların nasibi... bu lûtufsa dostların kısmeti!
  • هست شاهان را زمان بر نشست ** هول سرهنگان و صارمها به دست
  • Padişahlar, tahtlarına, oturdular mı çevrelerinde ellerinde kılıçları bulunan heybetli çavuşlar bulunur.