English    Türkçe    فارسی   

4
570-579

  • باز گفتند ار کساد و ار روا ** چیست بر ما بنده فرمانیم ما 570
  • Sonra yine dediler ki: İster makbule geçsin, ister geçmesin... Bize ne? Biz emir kuluyuz!
  • گر زر و گر خاک ما را بردنیست ** امر فرمان‌ده به جا آوردنیست
  • Altın olsun toprak olsun... Biz, götürmeye mecburuz... Buyruk verenin buyruğunu yerine getirmek mecburiyetindeyiz.
  • گر بفرمایند که واپس برید ** هم به فرمان تحفه را باز آورید
  • Geri götürün derlerse yine fermana uyar, getirdiğimiz hediyeyi geri götürürüz!
  • خنده‌ش آمد چون سلیمان آن بدید ** کز شما من کی طلب کردم ثرید
  • Süleyman, hediye getirenleri ve getirdikleri hediyeyi görünce gülmeye başladı. “Ben, sizden tirit istedim mi ki?
  • من نمی‌گویم مرا هدیه دهید ** بلک گفتم لایق هدیه شوید
  • Ben, bana hediye verin demedim; hediyeye layık olun dedim.
  • که مرا از غیب نادر هدیه‌هاست ** که بشر آن را نیارد نیز خواست 575
  • Bana gayb âleminden eşi görülmedik hediyeler gelmekte... Öyle hediyeler ki insan, onları istemeye niyetlense aklına bile getiremez!
  • می‌پرستید اختری کو زر کند ** رو باو آرید کو اختر کند
  • Siz, yer altındaki madeni altın haline getiren bir yıldıza, güneşe tapıyorsunuz... o yıldızı yaratana yüz tutun!
  • می‌پرستید آفتاب چرخ را ** خوار کرده جان عالی‌نرخ را
  • Değeri yüce olan canınızı hor hakir ederek gökteki güneşe tapıyorsunuz.
  • آفتاب از امر حق طباخ ماست ** ابلهی باشد که گوییم او خداست
  • Güneş Allah emriyle bizim aşçımızdır, çiyleri pişirir... Artık ona Allah dersen aptallıktır bu!
  • آفتابت گر بگیرد چون کنی ** آن سیاهی زو تو چون بیرون کنی
  • Güneş tutulursa ne yaparsın? Ondaki o karaltıyı nasıl giderirsin?