English    Türkçe    فارسی   

4
592-601

  • نادر اکسیری که از وی نیم تاب ** بر ظلامی زد به گردش آفتاب
  • Öyle bir görülmedik iksiri vardır ki karanlığı güneş haline getirmiştim.
  • بوالعجب میناگری کز یک عمل ** بست چندین خاصیت را بر زحل
  • Bir acayip sanatkârdır ki bir sanatıyla zühale bu kadar hassa vermiştir...
  • باقی اخترها و گوهرهای جان ** هم برین مقیاس ای طالب بدان
  • Artık sen öbür can yıldızlarıyla can incilerini de var, buna kıyas et!
  • دیده‌ی حسی زبون آفتاب ** دیده‌ی ربانیی جو و بیاب 595
  • Duygu gözü, güneşe zebundur; ilahi bir göz ara, ilahi bir göz bul da,
  • تا زبون گردد به پیش آن نظر ** شعشعات آفتاب با شرر
  • Onun bakışına karşı şimşekler saçan güneşin nurları zebun olsun!
  • که آن نظر نوری و این ناری بود ** نار پیش نور بس تاری بود
  • O bakış nura mensuptur, bu bakış, nâra... Ateş, nura karşı adamakıllı kara görünür!
  • کرامات و نور شیخ عبدالله مغربی قدس الله سره
  • Allah sırrını kutlasın, Şeyh Abdullah-ı Mağribi’nin kerametleri
  • گفت عبدالله شیخ مغربی ** شصت سال از شب ندیدم من شبی
  • Şeyh Abdullah-ı Mağribi dedi ki: “Altmış yıldır ben gece nedir, görmedim.
  • من ندیدم ظلمتی در شصت سال ** نه به روز و نه به شب نه ز اعتلال
  • Bu altmış yıl içinde ne gündüz, ne de gece... Hiçbir sebeple bir karanlığa düşmedim.”
  • صوفیان گفتند صدق قال او ** شب همی‌رفتیم در دنبال او 600
  • Sofiler de şeyhin sözünün doğruluğunu söylemişler, demişlerdi ki: “Geceleri ardında giderdik.”
  • در بیابانهای پر از خار و گو ** او چو ماه بدر ما را پیش‌رو
  • Dikenlerle, çukurlarla dolu olan çöllerde yürürdük... O, dolunay gibi önümüzde giderdi.