English    Türkçe    فارسی   

4
940-949

  • من چو آن الحان شنیدم از هوا ** طفل را بنهادم آنجا زان صدا 940
  • Gökten gelen o sesleri duyunca çocuğu oraya bıraktım...
  • تا ببینم این ندا آواز کیست ** که ندایی بس لطیف و بس شهیست
  • Bu sözleri kim söylüyor, göreyim dedim... Çünkü pek lâtif, pek güzel bir sesti o.
  • نه از کسی دیدم بگرد خود نشان ** نه ندا می منقطع شد یک زمان
  • Ne etrafımda kimseyi gördüm, ne de bir an o ses kesildi.
  • چونک واگشتم ز حیرتهای دل ** طفل را آنجا ندیدم وای دل
  • Şaşırıp kaldım, şaşkınlıkla şuraya buraya giderken bir de baktım ki çocuk, koyduğum yerde yok... Eyvahlar olsun, yazık oldu bana!”
  • گفتش ای فرزند تو انده مدار ** که نمایم مر ترا یک شهریار
  • İhtiyar, “Meraklanma, kederlenme... Ben sana bir padişah göstereyim.
  • که بگوید گر بخواهد حال طفل ** او بداند منزل و ترحال طفل 945
  • O sana çocuğun ne olduğunu, nereye gittiğini, nerede bulunduğunu söyler” dedi.
  • پس حلیمه گفت ای جانم فدا ** مر ترا ای شیخ خوب خوش‌ندا
  • Halime, canım feda olsun sana ey güzel yüzlü, tatlı sözlü ihtiyar!
  • هین مرا بنمای آن شاه نظر ** کش بود از حال طفل من خبر
  • Hadi, hemen bana o yüce bakışlı padişahı göster de çocuğun halinden haber alayım, dedi.
  • برد او را پیش عزی کین صنم ** هست در اخبار غیبی مغتنم
  • İhtiyar, Halime’yi Uzza’nın yanına götürdü... Dedi ki: “Bu put, kayıpları haber vermede tecrübe edilmiştir.
  • ما هزاران گم شده زو یافتیم ** چون به خدمت سوی او بشتافتیم
  • Biz, ona tapı kılarak vardık mı binlerce kaybımızı bulmuştur.”