English    Türkçe    فارسی   

5
1040-1049

  • گز کند کرباس پانصد گز شتاب  ** ساحرانه او ز نور ماهتاب  1040
  • O, büyücü gibi acele,acele beş yüz arşın ay ışığı ölçer.
  • چون ستد او سیم عمرت ای رهی  ** سیم شد کرباس نی کیسه تهی 
  • Fakat ey tutsak, ömrünün parasını aldın mıydı paradan da olursun, eline kumaş da geçmez, kesen de bomboş kalır.
  • قل اعوذت خواند باید کای احد  ** هین ز نفاثات افغان وز عقد 
  • Sana “kul eüzü” yü okumak, ey tek Tanrı, lütfet, beni bu üfürüklerden koru, feryat bu düğümlerden!
  • می‌دمند اندر گره آن ساحرات  ** الغیاث المستغاث از برد و مات 
  • O büyücü karılar düğümlere üfürürler. Onların şerrinden sana sığınırım ey imdada yetişen Tanrı, medet demek gerekir.
  • لیک بر خوان از زبان فعل نیز  ** که زبان قول سستست ای عزیز 
  • Fakat azizim, bunu işinin, gücünün diliyle de okumalısın. Söz dili gevşektir.
  • در زمانه مر ترا سه همره‌اند  ** آن یکی وافی و این دو غدرمند  1045
  • Zamanede sana üç yoldaş vardır. Biri vefakardır ikisi gaddar.
  • آن یکی یاران و دیگر رخت و مال  ** وآن سوم وافیست و آن حسن الفعال 
  • Biri dostlarındır, öbürü malın mülkün. Üçüncüsüyse iyi işlerdir ve bu vefalıdır.
  • مال ناید با تو بیرون از قصور  ** یار آید لیک آید تا به گور 
  • Mal seninle beraber gelmez, evden dışarı bile çıkmaz. Dost gelir, gelir ama mezar başına kadar.
  • چون ترا روز اجل آید به پیش  ** یار گوید از زبان حال خویش 
  • Ölüm günüde dost, sana hal diliyle der ki:
  • تا بدینجا بیش همره نیستم  ** بر سر گورت زمانی بیستم 
  • Sana buraya kadar yoldaşım, bundan öteye gidemem. Mezarının başında bir zamancağız dururum.