English    Türkçe    فارسی   

5
1090-1099

  • عدل وضع نعمتی در موضعش  ** نه بهر بیخی که باشد آبکش  1090
  • Adalet bir nimeti yerine koymaktır, her su çeken tohumu sulamak değil.
  • ظلم چه بود وضع در ناموضعی  ** که نباشد جز بلا را منبعی 
  • Zulüm nedir? bir şeyi yerinde kullanmamak, yeri olmayan yere koymak. Bu da ancak belaya kaynak olur.
  • نعمت حق را به جان و عقل ده  ** نه به طبع پر زحیر پر گره 
  • Tanrı nimetini cana, akla ver, iç ağrısına uğramış, düğümlerle, sıkıntılarla dopdolu olmuş tabiata değil.
  • بار کن بیگار غم را بر تنت  ** بر دل و جان کم نه آن جان کندنت 
  • Dünya gamının savaşını bedenine yükle. O can çekişmeyi gönlüne, canına az tattır.
  • بر سر عیسی نهاده تنگ بار  ** خر سکیزه می‌زند در مرغزار 
  • Yük dengini İsa’nın başına koymuş da; tekme atan, yuvarlanıp kalgıyan eşeği çayıra salıveriyor.
  • سرمه را در گوش کردن شرط نیست  ** کار دل را جستن از تن شرط نیست  1095
  • Sürmeyi kulağa çekmezler. Gönül işini bedenden istemek şart değildir.
  • گر دلی رو ناز کن خواری مکش  ** ور تنی شکر منوش و زهر چش 
  • Gönülsen yürü, nazlan, horluk çekme. Bedensen şeker yeme, zehir tat!
  • زهر تن را نافعست و قند بد  ** تن همان بهتر که باشد بی‌مدد 
  • Zehir bedene faydalıdır, şeker zararlı. Bedenin yardım görmemesi daha iyidir.
  • هیزم دوزخ تنست و کم کنش  ** ور بروید هیزمی رو بر کنش 
  • Cehennem odunu bedendir, onu azalt, bir odun daha biterse hemen kes!
  • ورنه حمال حطب باشی حطب  ** در دو عالم هم‌چو جفت بولهب 
  • Yoksa iki alemde de Ebuleheb’in karısı gibi odun hamalı olursun, odun hamalı.