English    Türkçe    فارسی   

5
1177-1186

  • مرد کم گوینده را فکرست زفت  ** قشر گفتن چون فزون شد مغز رفت 
  • Az söyleyen adam da derin bir düşünce vardır. Söyleme kabuğu arttı mı iç yok olur.
  • پوست افزون بود لاغر بود مغز  ** پوست لاغر شد چو کامل گشت و نغز 
  • Kabuk kalın olursa iç küçülür, zayıflar. İç kemale geldi, güzelleşti, büyüyüp oldu mu kabuk incelir.
  • بنگر این هر سه ز خامی رسته را  ** جوز را و لوز را و پسته را 
  • Hamlıktan kurtulup yetişen olan cevize, bademe ve fıstığa, şu üç meyveye bir bak.
  • هر که او عصیان کند شیطان شود  ** که حسود دولت نیکان شود  1180
  • Kim isyan ederse Şeytan olur, iyilerin devletine haset eder.
  • چونک در عهد خدا کردی وفا  ** از کرم عهدت نگه دارد خدا 
  • Tanrı ahdine vefa edersen Tanrı da kereminden senin ahdini korur.
  • از وفای حق تو بسته دیده‌ای  ** اذکروا اذکرکم نشنیده‌ای 
  • Sense Tanrı’ya vefa etmekten gözünü yummuşsun. “Beni anın da sizi anayım” ayetini duymadın mı ki?
  • گوش نه اوفوا به عهدی گوش‌دار  ** تا که اوفی عهدکم آید ز یار 
  • “Ahdıma vefa edin” ahdına kulak ver de sevgiliden “Ahdınıza vefa edeyim” vaidi gelsin.
  • عهد و قرض ما چه باشد ای حزین  ** هم‌چو دانه‌ی خشک کشتن در زمین 
  • Ey hüzün sahibi, bizim ahdımız ve borç vermemiz nedir? yere kuru tohum ekmek gibi.
  • نه زمین را زان فروغ و لمتری  ** نه خداوند زمین را توانگری  1185
  • Ondan ne yere bir parlaklık gelir, ne yer sahibi zenginleşir.
  • جز اشارت که ازین می‌بایدم  ** که تو دادی اصل این را از عدم 
  • Bu, ancak bunun aslını yokluk aleminden veren sensin, bundan bana lazım diye bir işarette bulunmaktan ibarettir.