English    Türkçe    فارسی   

5
1223-1232

  • گر کسی را ره زنند اندر جهان  ** هر دو گون شیطان بر آید شادمان 
  • Alemde birisinin yolunu kestiler, birini azdırıp yoldan çıkardılar mı iki cinsten olan şeytanlar da sevinirler.
  • ور کسی جان برد و شد در دین بلند  ** نوحه می‌دارند آن دو رشک‌مند 
  • Birisi imanla can verdi, dinde mertebesi yüceldi mi iki bölük de feryada, ağlayıp bağırmaya koyulur.
  • هر دو می‌خایند دندان حسد  ** بر کسی که داد ادیب او را خرد  1225
  • Bir edep sahibi birisine akıl verdi, onu doğru yola getirdi mi iki bölük de dişlerini çiğnemeye hayıflanmaya başlarlar.
  • پرسیدن آن پادشاه از آن مدعی نبوت کی آنک رسول راستین باشد و ثابت شود با او چه باشد کی کسی را بخشد یا به صحبت و خدمت او چه بخشش یابند غیر نصیحت به زبان کی می‌گوید 
  • Padişahın, peygamberlik davasına kalkışan kişiye “Doğru peygamber olan, adama ne bağışlar, yahut kendisiyle görüşen ve ona hizmet eden kişiler, dille verilen öğütten başka ondan ne ihsan elde ederler?” diye sorması
  • شاه پرسیدش که باری وحی چیست  ** یا چه حاصل دارد آن کس کو نبیست 
  • Padişah söyle bakalım bari, vahiy nedir, yahut da peygamber olan, ne elde eder? Diye sordu.
  • گفت خود آن چیست کش حاصل نشد  ** یا چه دولت ماند کو واصل نشد 
  • Adam dedi ki: Ne vardır ki peygamber, onu elde etmesin, yahut ne devlet kalmıştır ki peygamber ona ulaşmış bulunmasın?
  • گیرم این وحی نبی گنجور نیست  ** هم کم از وحی دل زنبور نیست 
  • Tutalım ki bu peygambere gelen vahiy, Tanrı sırlarının hazinesi değil, bal arısının gönlüne gelen vahiyden de aşağı değil ya.
  • چونک او حی الرب الی النحل آمدست  ** خانه‌ی وحیش پر از حلوا شدست 
  • “Tanrı bal arısına vahiy etti” ayetine gelince onun vahiy evi tatlılarla doldu.
  • او به نور وحی حق عزوجل  ** کرد عالم را پر از شمع و عسل  1230
  • O yüce ve ulu Tanrı’nın vahiy nuru ile alemi mum ve balla doldurdu.
  • این که کرمناست و بالا می‌رود  ** وحیش از زنبور کمتر کی بود 
  • Bense insanım, hakkımda “Biz onu ululadık” dendi. İnsan yücelere gitmede. Artık insana olan vahiy nasıl olur da arıya gelen vahiyden aşağı olur?
  • نه تو اعطیناک کوثر خوانده‌ای  ** پس چرا خشکی و تشنه مانده‌ای 
  • Sen “Biz sana kevseri – çokluğu, tükenmez soy sopu verdik” ayetini okumadın mı? Okuduysan neden böyle kupkuru ve susuz kaldın öyleyse?