English    Türkçe    فارسی   

5
1266-1275

  • آن نماز او عجب باطل شود  ** یا نمازش جایز و کامل بود 
  • Acaba namazı bozulur mu, bozulmaz mı, namaz da ağlamak caiz midir?
  • گفت آب دیده نامش بهر چیست  ** بنگری تا که چه دید او و گریست 
  • Müftü dedi ki: Gözyaşı denilen o yaş niçin aktı? O, ne gördü, neden ağladı? Önce buna dikkat etmek gerek.
  • آب دیده تا چه دید او از نهان  ** تا بدان شد او ز چشمه‌ی خود روان 
  • Acaba gizlice ne gördü de o gözyaşı çeşmesi aktı?
  • آن جهان گر دیده است آن پر نیاز  ** رونقی یابد ز نوحه آن نماز 
  • Eğer yalvarıp yakaran kişi, o alemi gördüyse ağlayışı ile namazı daha makbul bir hale gelir.
  • ور ز رنج تن بد آن گریه و ز سوک  ** ریسمان بسکست و هم بشکست دوک  1270
  • Yok, o ağlayış, o yaş, beden zahmetindense ip de kırıldı iğne de.
  • مریدی در آمد به خدمت شیخ و ازین شیخ پیر سن نمی‌خواهم بلک پیرعقل و معرفت و اگر چه عیسیست علیه‌السلام در گهواره و یحیی است علیه‌السلام در مکتب کودکان مریدی شیخ را گریان دید او نیز موافقت کرد و گریست چون فارغ شد و به در آمد مریدی دیگر کی از حال شیخ واقف‌تر بود از سر غیرت در عقب او تیز بیرون آمد گفتش ای برادر من ترا گفته باشم الله الله تا نیندیشی و نگویی کی شیخ می‌گریست و من نیز می‌گریستم کی سی سال ریاضت بی‌ریا باید کرد و از عقبات و دریاهای پر نهنگ و کوههای بلند پر شیر و پلنگ می‌باید گذشت تا بدان گریه‌ی شیخ رسی یا نرسی اگر رسی شکر زویت لی الارض گویی بسیار 
  • Bir mürit, şeyhin huzuruna geldi. Pir, ihtiyar demek olan bu şeyh söziyle yaşça ihtiyar olan değil, akıl ve marifet bakımından tecrübe sahibi bulunanı kasdediyorum. İsa aleyhisselam da beşikte çocuktur, Yahya aleyhisselam da çocuk mektebine gider ama ikisi de pirdir, peygamberdir, mürit, şeyhini ağlar buldu. Onu görüp ona uydu, o da ağlamaya koyuldu. İş bitip dışarı çıkınca şeyhin halini daha iyi bilen başka bir mürit, gayrete gelip hemen arkasından koştu, ona yetişti. Dedi ki: Kardeş, bak, sana söyliyim: Tanrı hakkı için şeyh alıyordu, ben de ağladım diye aklına bir şey getirme ve böyle bir söz söyleme. Otuz yıl riyasız riyazat çekmek, tehlikeleri atlatmak, ejderhalarla dolu denizleri, aslan ve kaplarla dolu yüce dağları aşmak gerektir ki şeyhin ağlayışına sahip olasın; yahut da bütün bunlarla beraber yine o ağlayışa sahip olmazsın, bu da var. O makama erişebilirsen “Yeryüzü bana gösterildi” diye çok şükür etmen gerek.
  • یک مریدی اندر آمد پیش پیر  ** پیر اندر گریه بود و در نفیر 
  • Bir mürit pirinin huzuruna vardı. Pir, hay hayla ağlıyordu.
  • شیخ را چون دید گریان آن مرید  ** گشت گریان آب از چشمش دوید 
  • Mürit şeyhi ağlıyor görünce o da ağlamaya koyuldu, gözünden yaşlar akmaya başladı.
  • گوشور یک‌بار خندد کر دو بار  ** چونک لاغ املی کند یاری بیار 
  • Kulağı duyan bir dost bir dosta latife etti mi bir kere güler, sağır iki kere.
  • بار اول از ره تقلید و سوم  ** که همی‌بیند که می‌خندند قوم 
  • Birinci gülüşü halkı güler görerek taklitle gülmektir.
  • کر بخندد هم‌چو ایشان آن زمان  ** بیخبر از حالت خندندگان  1275
  • Onlar gibi o da güler, güler ama öbür gülenlerin halinden haberi yoktur.