English    Türkçe    فارسی   

5
235-244

  • این هنرها آب را هم شاهدست  ** که اندرونش پر ز لطف ایزدست  235
  • Bu hünerler de, suyun gönlünün Allah lütfu ile dopdolu olduğuna tanıktır.
  • گواهی فعل و قول بیرونی بر ضمیر و نور اندرونی 
  • Dışarıdan görünen iş ve sözün içe ve içteki nura tanıklığı
  • فعل و قول آمد گواهان ضمیر  ** زین دو بر باطن تو استدلال گیر 
  • İş ve söz, için tanıklarıdır. Bu ikisine bak da için nasıl anla.
  • چون ندارد سیر سرت در درون  ** بنگر اندر بول رنجور از برون 
  • Sırrın, onun içine giremiyorsa hastanın sidiğine bak.
  • فعل و قول آن بول رنجوران بود  ** که طبیب جسم را برهان بود 
  • İşle söz, hastaların sidiğine benzer, beden doktoruna bu bir delildir.
  • وآن طبیب روح در جانش رود  ** وز ره جان اندر ایمانش رود 
  • Halbuki ruh doktoru, canına girer de can yolundan imanına kadar varır.
  • حاجتش ناید به فعل و قول خوب  ** احذروهم هم جواسیس القلوب  240
  • Onların güzel söze, güzel işe ihtiyaçları yoktur. Sakının onlardan, onlar kalplerin casusudurlar.
  • این گواه فعل و قول از وی بجو  ** کو به دریا نیست واصل هم‌چو جو 
  • Bu söz ve iş tanıklarını, dere gibi henüz ulaşmamışlarda ara!
  • در بیان آنک نور خود از اندرون شخص منور بی‌آنک فعلی و قولی بیان کند گواهی دهد بر نور وی در بیان آنک آن‌نور خود را از اندرون سر عارف ظاهر کند بر خلقان بی‌فعل عارف و بی‌قول عارف افزون از آنک به قول و فعل او ظاهر شود چنانک آفتاب بلند شود بانگ خروس و اعلام مذن و علامات دیگر حاجت نیاید 
  • Nurlu adamın nuru, o bir iş yapmadan bir söz söylemeden de içinden o nura tanıklık verir. “Arifin sırrı, sözüyle ve işiyle meydana çıkmaktan ziyade hiçbir söz söylemeden ve hiçbir iş yapmadan halka görünür meydana çıkar. Nitekim güneş doğup yükselince horoz sesine, müezzinin haber vermesine ve diğer alametlere hacet yoktur, bir iş ve söz olmasa da güneşin nur güneşe tanıklık verir.”
  • لیک نور سالکی کز حد گذشت  ** نور او پر شد بیابانها و دشت 
  • Fakat haddi aşan yolcunun nuru ile çöller, ovalar dolmuştur.
  • شاهدی‌اش فارغ آمد از شهود  ** وز تکلفها و جانبازی و جود 
  • Güzelliğe görülmeye ehemmiyet bile vermez, tekellüflere, canla, başla oynamaya, cömertliklerde bulunmaya aldırış bile etmez.
  • نور آن گوهر چو بیرون تافتست  ** زین تسلسها فراغت یافتست 
  • O incinin nuru dışa vurdu mu artık, o, bu zahitliklerden kurtulmuştur.