English    Türkçe    فارسی   

5
3639-3648

  • که ز لطف یار تلخیهای مات  ** گشت بر جان خوشتر از شکرنبات 
  • Bil ki sevgilinin lûtfiyle ölümün acılıkları bile cana şeker kamışından daha hoş gelmede.
  • زان نبات ار گرد در دریا رود  ** تلخی دریا همه شیرین شود  3640
  • O tatlı nebattan denize bir toz uçsa denizin tuzluluğu kalmaz, baştanbaşa tatlılaşır.
  • صدهزار احوال آمد هم‌چنین  ** باز سوی غیب رفتند ای امین 
  • Ey emniyetli dost, bunun gibi yüz binlerce haller gelir, sonra yine geldiği gibi gayp âlemine gider.
  • حال هر روزی بدی مانند نی  ** هم‌چو جو اندر روش کش بند نی 
  • Her günün hali, düne benzer. Ahval, ırmak gibi akar durur, onu bağlıyacak hiçbir şey yoktur.
  • شادی هر روز از نوعی دگر  ** فکرت هر روز را دیگر اثر 
  • Her günün neşesi, bir başka çeşittir. Her günün düşüncesinde bir başka eser vardır.
  • تمثیل تن آدمی به مهمان‌خانه و اندیشه‌های مختلف به مهمانان مختلف عارف در رضا بدان اندیشه‌های غم و شادی چون شخص مهمان‌دوست غریب‌نواز خلیل‌وار کی در خلیل باکرام ضیف پیوسته باز بود بر کافر و مومن و امین و خاین و با همه مهمانان روی تازه داشتی 
  • İnsanın bedeni, bir konuk evine, çeşitli düşünceler de ayrı ayrı konuklara benzer. Arif, o neşeli ve gamlı düşüncelere razıdır, âdeta gariplerin hatırını hoş eden Halil Peygambere benzer. Onun kapısı da konuğu ağırlamak için daima kâfire de açıktı, mümine de, emin olana da açıktı, haine de. Bütün konuklara güler yüz gösterirdi.
  • هست مهمان‌خانه این تن ای جوان  ** هر صباحی ضیف نو آید دوان 
  • Delikanlım, bu denen bir konuk evidir. Her sabah, oraya koşa koşa bir yeni konuk gelir.
  • هین مگو کین مانند اندر گردنم  ** که هم اکنون باز پرد در عدم  3645
  • Sakın bu, benim boynumda kaldı deme. Şimdicik yine uçar, yokluk âlemine gider.
  • هرچه آید از جهان غیب‌وش  ** در دلت ضیفست او را دار خوش 
  • Gayb âleminden gönlüne ne gelirse konuktur, onu hoş tut.
  • حکایت آن مهمان کی زن خداوند خانه گفت کی باران فرو گرفت و مهمان در گردن ما ماند 
  • Bir eve konuk geldi. Ev sahibinin karısı, yağmur başladı, konuk boynumuzda kaldı dedi.
  • آن یکی را بیگهان آمد قنق  ** ساخت او را هم‌چو طوق اندر عنق 
  • Birisine ansızın konuk geldi. Ev sahibi, konuğunu gerdanlık gibi boyuna taktı.
  • خوان کشید او را کرامتها نمود  ** آن شب اندر کوی ایشان سور بود 
  • Sofra çıkardı, ağırladı. O gece mahallelerinde sünnet düğünü vardı.