English    Türkçe    فارسی   

5
4028-4037

  • مرده‌ای باشم به من حق بنگرد  ** به از آن زنده که باشد دور و رد 
  • Tanrı'dan uzak merdut bir diri olmaktansa Tanrı'nın görüp gözettiği bir ölü olmam daha yeğ.
  • مغز مردی این شناس و پوست آن  ** آن برد دوزخ برد این در جنان 
  • Şu erliğin içi, sırrıdır, öbürü deriden ibaret. O, adamı cennete götürür, bu cehenneme!
  • حفت الجنه مکاره را رسید  ** حفت النار از هوا آمد پدید  4030
  • Cennetin, hoşa gitmeyen şeylerle çevrildiği, kaplandığı söylenmiş, cehennemin hava ve hevesten meydana geldiği haber verilmiştir.
  • ای ایاز شیر نر دیوکش  ** مردی خر کم فزون مردی هش 
  • Ey Eyaz, ey Şeytan'ı öldüren erkek aslan, eşek erliğini azalt, akıl erliğini çoğalt.
  • آنچ چندین صدر ادراکش نکرد  ** لعب کودک بود پیشت اینت مرد 
  • Bu kadar yüzlerce âlemin anlayamadığı şey, sence bir çocuk oyuncağı oldu. İşte sana er!
  • ای به دیده لذت امر مرا  ** جان سپرده بهر امرم در وفا 
  • Ey benim emrimin lezzetini bulan, ey emrime vefakârlıkta bulunmak üzere canlar veren!
  • داستان ذوق امر و چاشنیش  ** بشنو اکنون در بیان معنویش 
  • Emre, emrin lezzetine dair mânevi hikâyeyi dinle şimdi!
  • دادن شاه گوهر را میان دیوان و مجمع به دست وزیر کی این چند ارزد و مبالغه کردن وزیر در قیمت او و فرمودن شاه او را کی اکنون این را بشکن و گفت وزیر کی این را چون بشکنم الی آخر القصه 
  • Padişahın, divanda bulunanlara bir mücevher gösterip "Bu ne değerde," diye vezire vermesi, vezirin, mücevherin değerinde ileri gitmesi, padişahın "Kır bu mücevheri" diye emir vermesi üzerine, ben bunu nasıl kırayım, falan filân diye özür getirmesi
  • شاه روزی جانب دیوان شتافت  ** جمله ارکان را در آن دیوان بیافت  4035
  • Padişah, bir gün divana gitti. Bütün memleket büyüklerini divanda toplanmış buldu.
  • گوهری بیرون کشید او مستنیر  ** پس نهادش زود در کف وزیر 
  • O nurlu padişah, bir mücevher çıkarıp vezirin eline vererek.
  • گفت چونست و چه ارزد این گهر  ** گفت به ارزد ز صد خروار زر 
  • Dedi ki: Bu, nasıl bir mücevher, değeri nedir? Vezir, yüz eşek yükü altın değerinde bir mücevher dedi.