English    Türkçe    فارسی   

5
830-839

  • هر که از جام الست او خورد پار  ** هستش امسال آفت رنج و خمار  830
  • Geçen yıl Elest kadehinden şarap içen, bu yıl baş ağrısına eza ve cefaya uğrar.
  • وآنک چون سگ ز اصل کهدانی بود  ** کی مرورا حرص سلطانی بود 
  • Köpek gibi bayağı olan kişide padişahlık hırsı ne gezer.
  • توبه او جوید که کردست او گناه  ** آه او گوید که گم کردست راه 
  • Suçu olan tövbe eder. Yolu kaybeden kişi ah eder.
  • قصه‌ی محبوس شدن آن آهوبچه در آخر خران و طعنه‌ی آن خران ببر آن غریب گاه به جنگ و گاه به تسخر و مبتلی گشتن او به کاه خشک کی غذای او نیست و این صفت بنده‌ی خاص خداست میان اهل دنیا و اهل هوا و شهوت کی الاسلام بدا غریبا و سیعود غریبا فطوبی للغرباء صدق رسول الله 
  • Ceylan yavrusunun eşekler ahırına düşüp mahpus olması , eşeklerin o gariple gah savaşarak gah alay ederek eğlenmeleri, gıdası olmayan kuru ot yemeye mecbur oluşu… Bu, Tanrı’nın has kulunun sıfatıdır, o da dünya, hava ve heves ve şehvet ehli arasında bu hale düşmüştür.”İslam garip başlar garip biter. Ne mutlu gariplere” denmiştir. Tanrı Peygamberi doğru söylemiştir.
  • آهوی را کرد صیادی شکار  ** اندر آخر کردش آن بی‌زینهار 
  • Avcının biri, bir ceylan tuttu. O merhametsiz herif, ceylanı ahıra kapattı.
  • آخری را پر ز گاوان و خران  ** حبس آهو کرد چون استمگران 
  • Ahır, öküzlerle, eşeklerle doluydu. O herif de ceylanı, zalimler gibi bu ahıra hapsetti.
  • آهو از وحشت به هر سو می‌گریخت  ** او به پیش آن خران شب کاه ریخت  835
  • Ceylan, ürkekliğinden her yana kaçmakta idi. Avcı, geceleyin eşeklere saman veriyordu.
  • از مجاعت و اشتها هر گاو و خر  ** کاه را می‌خورد خوشتر از شکر 
  • Her öküz, her eşek, açlığından samanı şeker gibi yiyor, şekerden de hoş buluyordu.
  • گاه آهو می‌رمید از سو به سو  ** گه ز دود و گرد که می‌تافت رو 
  • Ceylan, gah bir yandan bir yana kaçıyor, gah tozdan, dumandan yüzünü çeviriyordu.
  • هرکرا با ضد خود بگذاشتند  ** آن عقوبت را چو مرگ انگاشتند 
  • Kimi, zıddı ile bir araya koyarlarsa onu, ölüm azabına uğratmış olurlar.
  • تا سلیمان گفت که آن هدهد اگر  ** هجر را عذری نگوید معتبر 
  • Süleyman da Hüthüt, gitmeye mecbur olduğuna dair kabul edilebilecek bir özür getirmezse,