English    Türkçe    فارسی   

6
1689-1698

  • پس بپیمود و بدید او روی کار  ** بعد از آن بگشاد لب را در فشار 
  • Kumaşı önce bir ölçtü, ne kadardan çıkacak onu anladı, sonra Türkü lâfa tuttu.
  • از حکایتهای میران دگر  ** وز کرمها و عطاء آن نفر  1690
  • Başka beylerin hikâyelerini söylemeye, onların lûtuf ve ihsanları övmeye koyuldu.
  • وز بخیلان و ز تحشیراتشان  ** از برای خنده هم داد او نشان 
  • Nekeslerden, onların aşağılık huylarından bahsetti. Güldürmek için tuhaf tuhaf sözler söyledi.
  • هم‌چو آتش کرد مقراضی برون  ** می‌برید و لب پر افسانه و فسون 
  • Ateş gibi makasını çıkardı, kumaşı kesmeye başladı. Ağzıysa masallarla afsunlarla doluydu.
  • مضاحک گفتن درزی و ترک را از قوت خنده بسته شدن دو چشم تنگ او و فرصت یافتن درزی 
  • Terzinin güldürecek şeyler söylemesi,Türk’ün kahkahalarla gülmesi ve küçücük, daracık gözlerinin kapanması,terzinin de bu suretle kumaşı çalmaya fırsat bulması
  • ترک خندیدن گرفت از داستان  ** چشم تنگش گشت بسته آن زمان 
  • Türk, hikâyelere gülmeye başladı. Daracık gözü tamamı ile örtüldü.
  • پاره‌ای دزدید و کردش زیر ران  ** از جز حق از همه احیا نهان 
  • Terzi, kumaştan bir parça çalıp oyluğunun altına gizledi. Allah’dan başka kimsecikler görmedi.
  • حق همی‌دید آن ولی ستارخوست  ** لیک چون از حد بری غماز اوست  1695
  • Allah, her şeyi görür ama huyu, örtmektir. Fakat haddini aştın mı açan da odur ha!
  • ترک را از لذت افسانه‌اش  ** رفت از دل دعوی پیشانه‌اش 
  • Türk, onun masallarının lezzetinden giriştiği bahsi tamamen unuttu.
  • اطلس چه دعوی چه رهن چه  ** ترک سرمستست در لاغ اچی 
  • Atlas neymiş, bahis neymiş, rehin ne? Türk, o terzi beyinin lâtifesine kapıldı gitti, âdeta sarhoş oldu, kendinden geçti.
  • لابه کردش ترک کز بهر خدا  ** لاغ می‌گو که مرا شد مغتذا 
  • Allah için olsun, lâtifelerin canıma gıda oldu, gülünecek bir şey daha söyle diye yalvardı.