English    Türkçe    فارسی   

6
1946-1955

  • هم‌چنین هر روز تیر انداختی  ** لیک جای گنج را نشناختی 
  • Böylece her gün ok atıyor, düştüğü yeri kazıyor, fakat bir türlü definenin yerini bulamıyordu.
  • چونک این را پیشه کرد او بر دوام  ** فجفجی در شهر افتاد و عوام 
  • Bunu âdet edindi. Daima orayı burayı kazıp durduğundan şehre bir dedikodudur yayıldı, iş halkın ağzına düştü.
  • فاش شدن خبر این گنج و رسیدن به گوش پادشاه 
  • Definenin halkın ağzına düşmesi ve padişah tarafından duyulması
  • پس خبر کردند سلطان را ازین  ** آن گروهی که بدند اندر کمین 
  • Pusuda duran, fırsat gözleyen adamlar, bu işi padişaha haber verdiler.
  • عرضه کردند آن سخن را زیردست  ** که فلانی گنج‌نامه یافتست 
  • Filân, bir define bildiren kâğıt bulmuş diye söylediler.
  • چون شنید این شخص کین با شه رسید  ** جز که تسلیم و رضا چاره ندید  1950
  • Adam, padişah tarafından duyulduğunu anlayınca teslim olmadan, kadere boyun eğmeden başka çare görmedi.
  • پیش از آنک اشکنجه بیند زان قباد  ** رقعه را آن شخص پیش او نهاد 
  • Padişah kendisine işkence yapmadan, kâğıdı padişahın önüne koydu.
  • گفت تا این رقعه را یابیده‌ام  ** گنج نه و رنج بی‌حد دیده‌ام 
  • Dedi ki: Şu kâğıdı buldum ama defineyi bulamadım. Define yerine hadsiz, hesapsız zahmetlere girdim.
  • خود نشد یک حبه از گنج آشکار  ** لیک پیچیدم بسی من هم‌چو مار 
  • Defineden bir habbe bile meydana çıkmadı. Fakat ben yılan gibi bir hayli kıvrandım durdum.
  • مدت ماهی چنینم تلخ‌کام  ** که زیان و سود این بر من حرام 
  • Bir aydır ağzımın tadı yok. Bunun ziyanı da haram oldu bana, kârı da.
  • بوک بختت بر کند زین کان غطا  ** ای شه پیروزجنگ و دزگشا  1955
  • Belki bahtın şu perdeyi açar ey savaşı kutlu olan kaleler fethetmiş padişahım!