English    Türkçe    فارسی   

6
2758-2767

  • در گذشت از وی نشانی آن‌چنان  ** که قضا در فلسفه بود آن زمان 
  • Kaza ve kader hükmünü işleyecekti. Onun için Yakup da bu kadar nişaneler gördüğü halde yine de Yusuf’u gönderdi.
  • این عجب نبود که کور افتد به چاه  ** بوالعجب افتادن بینای راه 
  • Körün, kuyuya düşmesine şaşılmaz, fakat yolu gören de düşer, buna şaşılır işte.
  • این قضا را گونه گون تصریفهاست  ** چشم‌بندش یفعل‌الله ما یشاست  2760
  • Bu kaza ve kaderin çeşit çeşit işleri vardır. Adamın gözünü, Tanrı nasıl dilerse öyle bağlar.
  • هم بداند هم نداند دل فنش  ** موم گردد بهر آن مهر آهنش 
  • Gönül hilesini hem bilir, hem bilmez. Mührünü vurmak için demiri bile yumuşatır, muma döndürür.
  • گوییی دل گویدی که میل او  ** چون درین شد هرچه افتد باش گو 
  • Gönül derdi ki: Mademki Tanrı taktiri böyle, bunu istiyor, ha olsun, ne yapalım?
  • خویش را زین هم مغفل می‌کند  ** در عقالش جان معقل می‌کند 
  • Kendisini bundan gafil tutmaktaydı. Can da, onun ipiyle bağlanmış kalmıştı.
  • گر شود مات اندرین آن بوالعلا  ** آن نباشد مات باشد ابتلا 
  • O yüce kişi, taktir yüzünden mat olursa bu, alt olma değildir, Tanrı kazasına uğramadır.
  • یک بلا از صد بلااش وا خرد  ** یک هبوطش بر معارجها برد  2765
  • Bir musibet, onu yüzlerce musibetten kurtarır. Bir iniş onu yüceliklere çıkarır.
  • خام شوخی که رهانیدش مدام  ** از خمار صد هزاران زشت خام 
  • Hani ham bir şuh, bir şen adam gibi. Gece içtiği şarap, onu sarhoş etti, yüz binlerce ham kişinin sarhoşluğundan kurtardı.
  • عاقبت او پخته و استاد شد  ** جست از رق جهان و آزاد شد 
  • Nihayet o da pişti, usta oldu, cihanın esirliğinden kurtuldu, hürriyete kavuştu.