English    Türkçe    فارسی   

6
380-389

  • پس پیمبر گفت استفتوا القلوب  ** گر چه مفتیتان برون گوید خطوب  380
  • Bunun için Peygamber “Müftüler sana kuvvetli fetvalar bile verseler sen, kalbine danış” dedi.
  • آرزو بگذار تا رحم آیدش  ** آزمودی که چنین می‌بایدش 
  • İsteği bırak da Allah acısın. Bunun böyle olması lâzım, bunu denedin, sınadın ya.
  • چون نتانی جست پس خدمت کنش  ** تا روی از حبس او در گلشنش 
  • Mademki kaçamıyorsun, ona kullukta bulun da hapsinden kurtul, gül bahçelerine git.
  • دم به دم چون تو مراقب می‌شوی  ** داد می‌بینی و داور ای غوی 
  • Her an kendini görür gözetirsin adaleti de görürsün, yüceliği de ey azgın.
  • ور ببندی چشم خود را ز احتجاب  ** کار خود را کی گذارد آفتاب 
  • Fakat perde ardına girer, gözünü kaparsan senin bu göz yummanla güneş, işinden gücünden kalır mı hiç?
  • وا نمودن پادشاه به امرا و متعصبان در راه ایاز سبب فضیلت و مرتبت و قربت و جامگی او بریشان بر وجهی کی ایشان را حجت و اعتراض نماند 
  • Padişahın,Eyaz’ın hareketini beğenmiyen beylere onun yüceliğinin rütbesindeki üstünlüğün, maaşındaki fazlalığın sebeplerini, hiçbir delil getiremiyecekleri, hiçbir itirazda bulunamıyacakları bir tarzda bildirip göstermesi
  • چون امیران از حسد جوشان شدند  ** عاقبت بر شاه خود طعنه زدند  385
  • Beyler, hasetten coşunca nihayet padişahı bile kınamaya başlayıp dediler ki:
  • کین ایاز تو ندارد سی خرد  ** جامگی سی امیر او چون خورد 
  • Bu senin Eyaz’ında otuz adamın aklı yokken nasıl olur da otuz beyin kaftan parasını yer?
  • شاه بیرون رفت با آن سی امیر  ** سوی صحرا و کهستان صیدگیر 
  • Padişah, otuz beyle avlanmak üzere dağlara, ovalara çıktı.
  • کاروانی دید از دور آن ملک  ** گفت امیری را برو ای متفک 
  • Uzaktan bir kervan gördü, beyin birisine git de,
  • رو بپرس آن کاروان را بر رصد  ** کز کدامین شهر اندر می‌رسد 
  • Sor bakalım, o kervan hangi şehirden geliyor? dedi.