English    Türkçe    فارسی   

6
4225-4234

  • گرچه می‌نالد به جان یا مستجار  ** دل شکسته سینه‌خسته گو بزار  4225
  • Gerçi ey sığınılan en düşkünlere yardım eden Tanrı diye gönlü kırık, perişan bir halde ağlayıp sızlanmada ama ko ağlasın, sızlasın.
  • خوش همی‌آید مرا آواز او  ** وآن خدایا گفتن و آن راز او 
  • Bana onun sesi hoş gelmede. O yarabbi demesi, sırlarını söylemesi hoşuma gidiyor.
  • وانک اندر لابه و در ماجرا  ** می‌فریباند بهر نوعی مرا 
  • Yalvararak başından geçenleri anlatarak beni her çeşit aldatmada.
  • طوطیان و بلبلان را از پسند  ** از خوش آوازی قفس در می‌کنند 
  • Dudu kuşlarıyla bülbülleri, seslerinin güzelliği yüzünden kafese koyarlar.
  • زاغ را و چغد را اندر قفس  ** کی کنند این خود نیامد در قصص 
  • Fakat kuzgunla baykuşu hiç kafese korlar mı? Böyle bir şey hiç işitilmemiştir.
  • پیش شاهد باز چون آید دو تن  ** آن یکی کمپیر و دیگر خوش‌ذقن  4230
  • Güzel seven bir ekmekçinin yanına iki kişi gelse, bir tanesi ihtiyar, bir tanesi de güzel bir delikanlı olsa.
  • هر دو نان خواهند او زوتر فطیر  ** آرد و کمپیر را گوید که گیر 
  • İkisi de ekmek isteseler ekmekçi hemen bir somun kapıp al der, ihtiyara verir.
  • وآن دگر را که خوشستش قد و خد  ** کی دهد نان بل به تاخیر افکند 
  • Öbür boyu boyu güzel olana hemencecik ekmek verir mi? Onu geciktirir.
  • گویدش بنشین زمانی بی‌گزند  ** که به خانه نان تازه می‌پزند 
  • Der ki: bir zamancağız bekle hele. Evde taze ekmek pişiriyorlar.
  • چون رسد آن نان گرمش بعد کد  ** گویدش بنشین که حلوا می‌رسد 
  • O sıcak ekmek bir müddet sonra gelse bile yine hele otur der, helva da gelecek şimdi.