English    Türkçe    فارسی   

6
4408-4417

  • گفت شاها صید احسان توست  ** پادشاهی کن که بی بیرون شوست 
  • Dedi ki: Padişahım, bu, senin ihsanına avlanmış; dışarıya atılmaya lâyık değil. Padişahlıkta bulun.
  • دست در فتراک این دولت زدست  ** بر سر سرمست او بر مال دست 
  • Elini, bu devletin terkisine atmış. Onun sarhoş başını elinle okşa.
  • گفت شه هر منصبی و ملکتی  ** که التماسش هست یابد این فتی  4410
  • Padişah dedi ki: 8u delikanlı, ne mevki isterse, hangi ülkeyi dilerse vereceğim.
  • بیست چندان ملک کو شد زان بری  ** بخشمش اینجا و ما خود بر سری 
  • Terkettiği malın, mülkün yirmi katını, fazlasıyla ona bağışlayacağım.
  • گفت تا شاهیت در وی عشق کاشت  ** جز هوای تو هوایی کی گذاشت 
  • Muarrif dedi ki: Senin padişahlığın, onun gönlüne aşk tohumunu ekeli senin sevginden başka bir havaya kapılmasına imkân mı var?
  • بندگی تش چنان درخورد شد  ** که شهی اندر دل او سرد شد 
  • Senin kulluğun, onu öyle bir hale getirmiştir ki padişahlık bile artık gönlüne soğuk gelmede.
  • شاهی و شه‌زادگی در باختست  ** از پی تو در غریبی ساختست 
  • Padişahlığı da oynamış, yutulmuştur, şehzadeliği de. Senin ardına düşmüş, bir garip olmuştur.
  • صوفیست انداخت خرقه وجد در  ** کی رود او بر سر خرقه دگر  4415
  • O, âdeta bir sofidir, vecde gelmiş, hırkasını atmıştır. Artık bir daha hırkasını alır mı hiç?
  • میل سوی خرقه‌ی داده و ندم  ** آنچنان باشد که من مغبون شدم 
  • Verdiği hırkayı almak, pişman olmak, ben aldanmışım;
  • باز ده آن خرقه این سو ای قرین  ** که نمی‌ارزید آن یعنی بدین 
  • Arkadaş, o hırkayı tekrar bana ver. Ulaştığım vecit, bu hırkaya değmez demektir.