English    Türkçe    فارسی   

6
4483-4492

  • من چه دارم غیر آن صندوق که آن  ** هست مایه‌ی تهمت و پایه‌ی گمان 
  • Töhmet atılacak, şüphe uyandıracak bir şu sandıktan başka neyim var ki?
  • خلق پندارند زر دارم درون  ** داد واگیرند از من زین ظنون 
  • Halk da içinde altınım var sanıyor, hakkımda böyle şüphelere düşüyor.
  • صورت صندوق بس زیباست لیک  ** از عروض و سیم و ز خالیست نیک  4485
  • Sandık, görünüşte pek güzel ama içinde ne kumaş var, ne altın, ne gümüş... Bomboş!
  • چون تن زراق خوب و با وقار  ** اندر آن سله نیابی غیر مار 
  • Hani güzel ve vekarlı riyakârın bedeni gibi. O sepette ancak yılan vardır, başka bir şey bulamazsın.
  • من برم صندوق را فردا به کو  ** پس بسوزم در میان چارسو 
  • Yarın şu sandığı alıp götüreyim de çarşı ortasında yakayım.
  • تا ببیند مومن و گبر و جهود  ** که درین صندوق جز لعنت نبود 
  • Mümin de görsün, kâfir de, çıfıt da.. Bu sandıkta lanetten başka bir şey yok!
  • گفت زن هی در گذر ای مرد ازین  ** خورد سوگندان که نکنم جز چنین 
  • Kadın, adam dedi, vazgeç bundan. Cuha, Vallahi vazgeçmem, yapacağım diye yeminler etti.
  • از پگه حمال آورد او چو باد  ** زود آن صندوق بر پشتش نهاد  4490
  • Sabah çağı yel gibi koştu, hamal getirdi, hemencecik sandığı hamalın sırtına yükledi.
  • اندر آن صندوق قاضی از نکال  ** بانگ می‌زد که ای حمال و ای حمال 
  • Kadı, eziyetler içinde sandıkta "Hamal, hamal" diye sesleniyordu.
  • کرد آن حمال راست و چپ نظر  ** کز چه سو در می‌رسد بانک و خبر 
  • Hamal sağına, soluna baktı. Bu ses nereden geliyor ki dedi.