English    Türkçe    فارسی   

2
736-760

  • تا نگردی تو گرفتار اگر ** که اگر این کردمی یا آن دگر
  • Böyle yap ki “ Eğer” illetine uğramayasın, “ Eğer şunu yapsaydım yahut bunu yapsaydım” deyip tereddüde düşmeyesin.
  • کز اگر گفتن رسول با وفاق ** منع کرد و گفت آن هست از نفاق‏
  • Çünkü halkla hoş geçinen peygamber “ Eğer” demeyi menetti, “ Onu söylemek münafıklıktandır” dedi.
  • کان منافق در اگر گفتن بمرد ** وز اگر گفتن بجز حسرت نبرد
  • O münafık da “eğer” derken, işi şarta bağlarken öldü, bu şarta bağlayıştan öbür dünyaya ancak hasret götürebilirdi!
  • مثل
  • Temsil
  • آن غریبی خانه می‏جست از شتاب ** دوستی بردش سوی خانه‏ی خراب‏
  • Bir yabancı adam, acele bir ev arıyordu. Bir dostu onu harap bir eve götürüp
  • گفت او این را اگر سقفی بدی ** پهلوی من مر ترا مسکن شدی‏ 740
  • “ Eğer tavanı olsaydı benim yanı başımda ev sahibi olur, otururdum.
  • هم عیال تو بیاسودی اگر ** در میانه داشتی حجره‏ی دگر
  • Evde bir oda daha olsaydı çoluğun çocuğun rahat ederdi” dedi.
  • گفت آری پهلوی یاران خوش است ** لیک ای جان در اگر نتوان نشست‏
  • Adam dedi ki: “Evet, dostlara bitişik komşu olmak iyi, fakat “ Eğer” de oturmaya imkân yok!”
  • این همه عالم طلب‏کار خوشند ** وز خوش تزویر اندر آتشند
  • Bütün âlem, hoşluğu ister, bu yüzden de ateş içindedir.
  • طالب زر گشته جمله پیر و خام ** لیک قلب از زر نداند چشم عام‏
  • İhtiyar olsun, genç olsun herkes altın ister. Fakat herkesin gözü kalp parayı altından fark edemez ki.
  • پرتوی بر قلب زد خالص ببین ** بی‏محک زر را مکن از ظن گزین‏ 745
  • Halis altın kalp akçaya bir ziya, bir parıltı vermiştir. Fakat ayar olmadıkça zan ile altını seçmeye kalkışma.
  • گر محک داری گزین کن ور نه رو ** نزد دانا خویشتن را کن گرو
  • Ayarın varsa altın seç, yoksa yürü, kendini bilen bir kişiye teslim et.
  • یا محک باید میان جان خویش ** ور ندانی ره مرو تنها تو پیش‏
  • Yahut da ruhundan mihenk olmalı. Bilmiyorsan yapayalnız yola düşüp ilerleme.
  • بانگ غولان هست بانگ آشنا ** آشنایی که کشد سوی فنا
  • Yolda gulyabaniler vardır, sesleri bildik sesine seni mahvetmeğe çeken tanıdık sesine benzer.
  • بانگ می‏دارد که هان ای کاروان ** سوی من آیید نک راه و نشان‏
  • “Ey kervan halkı, buraya gelin; işte yol, iz buracıkta” diye bağırırlar.
  • نام هر یک می‏برد غول ای فلان ** تا کند آن خواجه را از آفلان‏ 750
  • Gulyabani kervan halkını yok etmek, onları da yok olanlara katmak için birer, birer adlarıyla çağırır.
  • چون رسد آن جا ببیند گرگ و شیر ** عمر ضایع راه دور و روز دیر
  • Çağrılan kişi, oraya varınca bir de bakar ki karşısında kurt, aslan. Ömrü zayi olmuş, yol uzun, gün de geçiyor.!
  • چون بود آن بانگ غول آخر بگو ** مال خواهم جاه خواهم و آبرو
  • Ey iyi huylu kişi, gulyabani sesi nasıldır? “Mal isterim, mevki isterim, şeref, isterim!” işte böyle.
  • از درون خویش این آوازها ** منع کن تا کشف گردد رازها
  • İçimden bu sesleri menet de sırlar keşfedilsin.
  • ذکر حق کن بانگ غولان را بسوز ** چشم نرگس را از این کرکس بدوز
  • Allah’ı an da gulyabanilerin seslerini mahvet. Nergis gibi olan gözünü bu gergese karşı kapa.
  • صبح کاذب را ز صادق واشناس ** رنگ می را باز دان از رنگ کاس‏ 755
  • Subhu sadıkı, subhu kâzipten, şarabın rengini kadehin renginden ayırt et ki.
  • تا بود کز دیده‏گان هفت رنگ ** دیده‏ای پیدا کند صبر و درنگ‏
  • Bu sabır ve sebatla şu yedi renkli zahiri gözden başka bir göz elde edersin.
  • رنگها بینی بجز این رنگها ** گوهران بینی به جای سنگها
  • O gözle bu renklerden başka renkler, taşlar yerine mücevherler görürsün.
  • گوهر چه بلکه دریایی شوی ** آفتاب چرخ پیمایی شوی‏
  • Hatta gevher nedir ki? Sen, kendin bir deniz olur, göklerde seyreden bir güneş kesilirsin.
  • کار کن در کارگه باشد نهان ** تو برو در کارگه بینش عیان‏
  • İş sahibi, iş yurdunda gizlidir. Yürü, onu ancak iş yurdunda apaçık görürsün.
  • کار چون بر کار کن پرده تنید ** خارج آن کار نتوانیش دید 760
  • Mademki iş, sahibine bir hicap olmuştur? Şu halde onu işinden başka bir yerde göremezsin.