English    Türkçe    فارسی   

2
736-745

  • تا نگردی تو گرفتار اگر ** که اگر این کردمی یا آن دگر
  • Böyle yap ki “ Eğer” illetine uğramayasın, “ Eğer şunu yapsaydım yahut bunu yapsaydım” deyip tereddüde düşmeyesin.
  • کز اگر گفتن رسول با وفاق ** منع کرد و گفت آن هست از نفاق‏
  • Çünkü halkla hoş geçinen peygamber “ Eğer” demeyi menetti, “ Onu söylemek münafıklıktandır” dedi.
  • کان منافق در اگر گفتن بمرد ** وز اگر گفتن بجز حسرت نبرد
  • O münafık da “eğer” derken, işi şarta bağlarken öldü, bu şarta bağlayıştan öbür dünyaya ancak hasret götürebilirdi!
  • مثل
  • Temsil
  • آن غریبی خانه می‏جست از شتاب ** دوستی بردش سوی خانه‏ی خراب‏
  • Bir yabancı adam, acele bir ev arıyordu. Bir dostu onu harap bir eve götürüp
  • گفت او این را اگر سقفی بدی ** پهلوی من مر ترا مسکن شدی‏ 740
  • “ Eğer tavanı olsaydı benim yanı başımda ev sahibi olur, otururdum.
  • هم عیال تو بیاسودی اگر ** در میانه داشتی حجره‏ی دگر
  • Evde bir oda daha olsaydı çoluğun çocuğun rahat ederdi” dedi.
  • گفت آری پهلوی یاران خوش است ** لیک ای جان در اگر نتوان نشست‏
  • Adam dedi ki: “Evet, dostlara bitişik komşu olmak iyi, fakat “ Eğer” de oturmaya imkân yok!”
  • این همه عالم طلب‏کار خوشند ** وز خوش تزویر اندر آتشند
  • Bütün âlem, hoşluğu ister, bu yüzden de ateş içindedir.
  • طالب زر گشته جمله پیر و خام ** لیک قلب از زر نداند چشم عام‏
  • İhtiyar olsun, genç olsun herkes altın ister. Fakat herkesin gözü kalp parayı altından fark edemez ki.
  • پرتوی بر قلب زد خالص ببین ** بی‏محک زر را مکن از ظن گزین‏ 745
  • Halis altın kalp akçaya bir ziya, bir parıltı vermiştir. Fakat ayar olmadıkça zan ile altını seçmeye kalkışma.