English    Türkçe    فارسی   

3
1463-1487

  • خلق می‌خندید بر گفتار او ** بر طمع‌خامی و بر بیگار او
  • Halk, onun sözlerine, ham tamahına, bu çalışıp çabalamasına gülerdi.
  • که چه می‌گوید عجب این سست‌ریش ** یا کسی دادست بنگ بیهشیش
  • Derlerdi ki “ Bu sersem ne söylüyor, yoksa birisi buna esrar mı yutturdu da aklını aldı.
  • راه روزی کسب و رنجست و تعب ** هر کسی را پیشه‌ای داد و طلب 1465
  • Rızık, kazançla, zahmet ve meşakkatle elde edilir. Herkes bir sanat, bir iş tutturmuş, rızkını öyle elde eder.
  • اطلبوا الارزاق فی اسبابها ** ادخلو الاوطان من ابوابها
  • Rızıkları, sebeplerine yapışarak elde edin... Evlere kapılarından girin denmiştir.
  • شاه و سلطان و رسول حق کنون ** هست داود نبی ذو فنون
  • Şimdiki zamanda Allah elçisi, padişah ve sultan, hünerlere sahip olan Davut Peygamber’dir.
  • با چنان عزی و نازی کاندروست ** که گزیدستش عنایتهای دوست
  • Yine de bu kadar yüceliğe, bu kadar naz ü naime sahip olduğu, dostun inayetleri onu seçmiş olduğu halde çalışıyor.
  • معجزاتش بی شمار و بی عدد ** موج بخشایش مدد اندر مدد
  • Mucizelerin haddi, hesabı yok, ona ihsan dalgaları, birbiri üstüne gelip duruyor.
  • هیچ کس را خود ز آدم تا کنون ** کی بدست آواز صد چون ارغنون 1470
  • Âdem Peygamber’den bu zamana kadar öyle güzel sesli kimse gelmedi.
  • که بهر وعظی بمیراند دویست ** آدمی را صوت خوبش کرد نیست
  • Her vaazında iki yüz kişi ölmekte… Güzel sesi insanları candan etmekte.
  • شیر و آهو جمع گردد آن زمان ** سوی تذکیرش مغفل این از آن
  • Aslanlar, ceylânlar vaazına gelmekte… Ne onun bundan haberi var, ne bunun ondan!
  • کوه و مرغان هم‌رسایل با دمش ** هردو اندر وقت دعوت محرمش
  • Sesine dağlar da ses veriyor, kuşlarda. Onun davetine ikisi de mahrem.
  • این و صد چندین مرورا معجزات ** نور رویش بی جهان و در جهات
  • Onun, bunun gibi ve daha buna benzer yüzlerce mucizeleri var. Yüzünün nuru, cihetlere sığmıyor, bütün cihetleri de kaplamış.
  • با همه تمکین خدا روزی او ** کرده باشد بسته اندر جست و جو 1475
  • Bunca yücelikle beraber Allah, onun bile rızkını çalışmadan vermiyor. Rızıklanması çalışmasına bağlı.
  • بی زره‌بافی و رنجی روزیش ** می‌نیاید با همه پیروزیش
  • Bunca yüceliğine rağmen zırh yapmadıkça, zahmet çekmedikçe rızkı gelmiyor.
  • این چنین مخذول واپس مانده‌ای ** خانه کنده دون و گردون‌رانده‌ای
  • Hâlbuki sen böyle bayağı ve perişan bir halde kalmış, evinin bucağına kapanmış, felekzede olmuş gitmişsin.
  • این چنین مدبر همی خواهد که زود ** بی تجارت پر کند دامن ز سود
  • Hâlbuki bu adam bunca tersliği ile bunca adiliği ile beraber hemencecik, ticaretsiz eteğini kârla doldurmayı istemekte.
  • این چنین گیجی بیامد در میان ** که بر آیم بر فلک بی نردبان
  • Bu çeşit ahmak bir herif ortaya çıkmışta gökyüzüne merdivensiz çıkayım diyor.”
  • این همی‌گفتش بتسخر رو بگیر ** که رسیدت روزی و آمد بشیر 1480
  • Birisi alaya alıp “Haydi yürü, rızkın ulaştı, müjdeci geldi” demekte,
  • و آن همی خندید ما را هم بده ** زانچ یابی هدیه‌ای سالار ده
  • Öbürü gülüp “Sana gelenden bize de hediye ver” diye alay etmekteydi.
  • او ازین تشنیع مردم وین فسوس ** کم نمی‌کرد از دعا و چاپلوس
  • O ise halkın bu kınamasına, bu alayına hiç aldırış etmez duayı niyazı azaltmazdı bile.
  • تا که شد در شهر معروف و شهیر ** کو ز انبان تهی جوید پنیر
  • Böyle, böyle şehirde tanındı, boş ambardan peynir aramakta diye şöhret buldu.
  • شد مثل در خام‌طبعی آن گدا ** او ازین خواهش نمی‌آمد جدا
  • O yoksul ham tamahlılıkla darb-ı mesel oldu ama yine de bu istekten bu niyazdan ayrılmıyordu.
  • دویدن گاو در خانه‌ی آن دعا کننده بالحاح قال النبی صلی الله علیه وسلم ان الله یحب الملحین فی الدعا زیرا عین خواست از حق تعالی و الحاح خواهنده را به است از آنچ می‌خواهد آن را ازو
  • Bir öküzün, o ısrarla dua eden adamın evine koşup gelmesi, Peygamber aleyhisselâm “Şüphe yok, Allah duada ısrar edenleri sever” demiştir. Çünkü o istek ve isteyen kişinin isteğindeki ısrar yok mu? İstediği şeyden de daha iyidir, istediğine ulaşmasından da
  • تا که روزی ناگهان در چاشتگاه ** این دعا می‌کرد با زاری و آه 1485
  • Nihayet bir gün kuşluk çağında yine ağlayıp inleyerek bu çeşit dua edip dururken,
  • ناگهان در خانه‌اش گاوی دوید ** شاخ زد بشکست دربند و کلید
  • Birdenbire evine doğru bir öküz koştu. Boynuzu ile kapıya vurup kilidi kırdı.
  • گاو گستاخ اندر آن خانه بجست ** مرد در جست و قوایمهاش بست
  • Küstahçasına eve girdi. Adam hemen sıçrayıp öküzü boynuzlarından bağladı.