English    Türkçe    فارسی   

3
1574-1598

  • گفت رو مه تو رهی مه آینت ** دایما در بغض و کینی و عنت
  • “Git, aynan da batsın, sen de bat. Zaten daima bana buğzetmede, daima bana kin gütmede, benimle inat edip durmadasın sen.
  • جامه‌ی خواب مرا زو گستران ** تا بخسپم که سر من شد گران 1575
  • Yatağı yay, yorganı getir… Ben yatayım hele… Başım ağırlaştı” dedi.
  • زن توقف کرد مردش بانگ زد ** کای عدو زوتر ترا این می‌سزد
  • Kadın biraz duraklayınca “Hadi behey düşman senin lâyığın bu laf, durmasana” diye bağırmaya başladı.
  • در جامه‌ی خواب افتادن استاد و نالیدن او از وهم رنجوری
  • Hocanın, vehminden yatağa, yorgana düşmesi ve hastayım diye vehimlenerek inlemeye başlaması
  • جامه خواب آورد و گسترد آن عجوز ** گفت امکان نه و باطن پر ز سوز
  • Kocakarı, yatak yorgan getirip döşedi. “İçi vehim ateşiyle dolu, imkân yok.
  • گر بگویم متهم دارد مرا ** ور نگویم جد شود این ماجرا
  • Bir şey söylesem beni itham edecek. Fakat söylemesem de bu hastalık sahiden hastalık haline gelecek.
  • فال بد رنجور گرداند همی ** آدمی را که نبودستش غمی
  • Kötüye yorma, vehimlenme, insanı hiçbir hastalığı yokken hasta eder.
  • قول پیغامبر قبوله یفرض ** ان تمارضتم لدینا تمرضوا 1580
  • Kabul edilmesi farz olan Peygamber hadisidir bu: Hasta değilken kendinizi hasta gösterirseniz sahiden hastalanırsınız.
  • گر بگویم او خیالی بر زند ** فعل دارد زن که خلوت می‌کند
  • Hasta değilim desem, bu karı yalnız kalmayı istiyor, yapacağı bir iş var.
  • مر مرا از خانه بیرون می‌کند ** بهر فسقی فعل و افسون می‌کند
  • Beni evden atacak, sonra da ne kötülükte bulunacaksa bulunacak diyebilir” dedi.
  • جامه خوابش کرد و استاد اوفتاد ** آه آه و ناله از وی می‌بزاد
  • Hoca, yorganını çekip uzandı, ahlayıp puflamaya, inim inim inlemeye başladı.
  • کودکان آنجا نشستند و نهان ** درس می‌خواندند با صد اندهان
  • eksik
  • کین همه کردیم و ما زندانییم ** بد بنایی بود ما بد بانییم 1585
  • “Bunca işler işledik, bunca düzenler düzdük; yine de zindandayız. Kurduğumuz yapı, kötü yapıymış, biz de kötü kurucular!” diyorlardı.
  • دوم بار وهم افکندن کودکان استاد را کی او را از قرآن خواندن ما درد سر افزاید
  • Çocukların, bizim Kur’an okumamızdan hocanın baş ağrısı artıyor diye onu ikinci defa olarak vehme düşürmeleri
  • گفت آن زیرک که ای قوم پسند ** درس خوانید و کنید آوا بلند
  • O zeki çocuk, “Arkadaşlar, dersinizi bağıra bağıra okuyun” dedi.
  • چون همی‌خواندند گفت ای کودکان ** بانگ ما استاد را دارد زیان
  • Hepsi birden bağıra bağıra okumaya başlayınca dedi ki: “Çocuklar, bizim bağırmamız hocaya fena gelir.
  • درد سر افزاید استا را ز بانگ ** ارزد این کو درد یابد بهر دانگ
  • Bu gürültü hocanın baş ağrısını fazlalaştırır. Bu dert, bir kuruşa değer mi?
  • گفت استا راست می‌گوید روید ** درد سر افزون شدم بیرون شوید
  • Hoca, doğru söylüyor, başımın ağrısı fazlalaştı. Hadi gidin!” dedi.
  • خلاص یافتن کودکان از مکتب بدین مکر
  • Çocukların bu hileyle mektepten kurtulmaları
  • سجده کردند و بگفتند ای کریم ** دور بادا از تو رنجوری و بیم 1590
  • Çocuklar, yeri öpüp “Kerem sahibi, hastalık, senden uzak olsun” dediler.
  • پس برون جستند سوی خانه‌ها ** همچو مرغان در هوای دانه‌ها
  • Mektepten fırlayıp tanelere uçuşan kuşlar gibi evlerine koşuştular.
  • مادرانشان خشمگین گشتند و گفت ** روز کتاب و شما با لهو جفت
  • Anneleri kızarak “Bu gün mektep var. Sizse oyuna dalmışsınız” dedi.
  • عذر آوردند کای مادر تو بیست ** این گناه از ما و از تقصیر نیست
  • Özür getirip dediler ki: “Dur hele anne, suç bizim değil, bizim kabahatimiz yok.
  • از قضای آسمان استاد ما ** گشت رنجور و سقیم و مبتلا
  • Nasılsa hocamız hastalandı, perişan bir hale geldi”
  • مادران گفتند مکرست و دروغ ** صد دروغ آرید بهر طمع دوغ 1595
  • Anneleri dedi ki. “Hile, düzen. Siz bir ayran için yüz yalan söylersiniz.
  • ما صباح آییم پیش اوستا ** تا ببینیم اصل این مکر شما
  • Hele sabah olsun, hocanıza gideyim de bu hilenin aslını öğreneyim”
  • کودکان گفتند بسم الله روید ** بر دروغ و صدق ما واقف شوید
  • Çocuklar, “Peki, git de doğru mu söylüyoruz, yalan mı, anla” dediler.
  • رفتن مادران کودکان به عیادت اوستاد
  • Çocukların annelerinin hocayı dolaşmaya gitmeleri
  • بامدادان آمدند آن مادران ** خفته استا همچو بیمار گران
  • Sabah olunca anneleri, hocayı dolaşmaya gittiler. Bir de baktılar ki hoca, ağır bir hastalığa tutulmuş, yatmakta.