English    Türkçe    فارسی   

3
3168-3192

  • دست و پایش ماند از رفتن به راه ** زلزله افکند در جانش اله
  • Elsiz, ayaksız kaldı, yola gitmeye ne eli vardı artık, ne ayağı… Allah, ruhuna bir titremedir saldı!
  • باز بهر مصلحت بازش کشید ** که به خویش آ باز رو ای مستفید
  • Mustafa, iş görmesi için tekrar onu o âlemden çekti de dedi ki: “Kendine gel… Ey faydalanmak isteyen, yürü…
  • وقت حیرت نیست حیرت پیش تست ** این زمان در ره در آ چالاک و چست 3170
  • Şaşırıp kalacak zaman değil. Asıl şaşılacak şey daha ileride.
  • دستهای مصطفی بر رو نهاد ** بوسه‌های عاشقانه بس بداد
  • Şimdi öyle durma; davranıver bakalım, çevik bir halde yola düş! “
  • مصطفی دست مبارک بر رخش ** آن زمان مالید و کرد او فرخش
  • Mübarek eliyle kölenin yüzünü sıvazladı, onu kutlu bir hale getirdi.
  • شد سپید آن زنگی و زاده‌ی حبش ** همچو بدر و روز روشن شد شبش
  • O kölenin, o Habeş oğlunun yüzü bembeyaz oldu; gecesi, ayın on dördü gibi aydınlandı, gündüz gibi nurlandı!
  • یوسفی شد در جمال و در دلال ** گفتش اکنون رو بده وا گوی حال
  • Güzellikte, işvede bir Yusuf kesildi. Peygamber ona “Hadi şimdi git de hali anlat “ dedi.
  • او همی‌شد بی سر و بی پای مست ** پای می‌نشناخت در رفتن ز دست 3175
  • Köle elsiz, ayaksız sarhoş bir halde geldi, elden çıktı, ayağını tanımaz oldu!
  • پس بیامد با دو مشک پر روان ** سوی خواجه از نواحی کاروان
  • Kervan halkından ayrıldı, suyla dolu iki kırbasını aldı, yola düştü.
  • دیدن خواجه غلام خود را سپید و ناشناختن کی اوست و گفتن کی غلام مرا تو کشته‌ای خونت گرفت و خدا ترا به دست من انداخت
  • Efendinin, kölesini bembeyaz görüp tanımaması, “Benim kölemi öldürdün, seni kan tuttu, Allah seni benim elime düşürdü” demesi
  • خواجه از دورش بدید و خیره ماند ** از تحیر اهل آن ده را بخواند
  • Efendi, köleyi uzaktan görüp şaşırdı. Şaşkınlıkla o köy halkını çağırdı.
  • راویه‌ی ما اشتر ما هست این ** پس کجا شد بنده‌ی زنگی‌جبین
  • “Bu kırba bizim kırbamız, deve de bizim devemiz. Fakat Zenci köle ne oldu ki?
  • این یکی بدریست می‌آید ز دور ** می‌زند بر نور روز از روش نور
  • Bu uzaktan gelen, ay’ın on dördü gibi bir delikanlı… Yüzünün nuru, balkıyıp durmakta… Gündüzü bile nursuz bırakmakta.
  • کو غلام ما مگر سرگشته شد ** یا بدو گرگی رسید و کشته شد 3180
  • Kölemiz nerede? Acaba birisi mi öldürdü, yoksa kurt mu paraladı da öldü?” demeye başladı.
  • چون بیامد پیش گفتش کیستی ** از یمن زادی و یا ترکیستی
  • Köle yanına gelince “Sen kimsin?” Yemenli misin, Türk müsün?
  • گو غلامم را چه کردی راست گو ** گر بکشتی وا نما حیلت مجو
  • Söyle, doğru söyle… Kölemi ne yaptın? Öldürdüysen gizleme, hileye sapma!” dedi.
  • گفت اگر کشتم بتو چون آمدم ** چون به پای خود درین خون آمدم
  • Köle dedi ki: “Öldürmüş olsam yanına nasıl gelirim,
  • کو غلام من بگفت اینک منم ** کرد دست فضل یزدان روشنم
  • Kendi ayağımla kanımı döktürmeye gelir miyim hiç?
  • هی چه می‌گویی غلام من کجاست ** هین نخواهی رست از من جز براست 3185
  • Bey, “Hey ne söylüyorsun, kölem nerede benim? Doğruyu söylemekten başka çare yok, kurtulamazsın elimden “ dedi.
  • گفت اسرار ترا با آن غلام ** جمله وا گویم یکایک من تمام
  • Köle dedi ki: “Köleyle arandaki sırları birer birer tamamıyla söyleyeyim…
  • زان زمانی که خریدی تو مرا ** تا به اکنون باز گویم ماجرا
  • Beni satın aldığın zamandan şimdiye kadar ne gelmiş geçmişse anlatayım da,
  • تا بدانی که همانم در وجود ** گرچه از شبدیز من صبحی گشود
  • Kapkara vücudumdan bir sabah açılmış olmakla beraber senin kölen olduğumu anla!”
  • رنگ دیگر شد ولیکن جان پاک ** فارغ از رنگست و از ارکان و خاک
  • Kölenin rengi değişti ama tertemiz ruhun rengi yoktur ki… Ruhun ne rengi vardır, ne unsurlara bağlıdır, ne toprağa mensuptur!
  • تن‌شناسان زود ما را گم کنند ** آب‌نوشان ترک مشک و خم کنند 3190
  • Yalnız teni tanıyanlar, bizi çabucak kaybederler… Su içenler, tulumu da bırakırlar, küpü de!
  • جان‌شناسان از عددها فارغ‌اند ** غرقه‌ی دریای بی‌چونند و چند
  • Fakat canı tanıyanların sayılarla işleri yoktur. Onlar, keyfiyetsiz ve kemiyetsiz olan denize gark olmuşlardır!
  • جان شو و از راه جان جان را شناس ** یار بینش شو نه فرزند قیاس
  • Can ol da can yoluyla canı tanı! Görüş dostu ol, kıyas oğlanı değil!