English    Türkçe    فارسی   

3
3168-3177

  • دست و پایش ماند از رفتن به راه ** زلزله افکند در جانش اله
  • Elsiz, ayaksız kaldı, yola gitmeye ne eli vardı artık, ne ayağı… Allah, ruhuna bir titremedir saldı!
  • باز بهر مصلحت بازش کشید ** که به خویش آ باز رو ای مستفید
  • Mustafa, iş görmesi için tekrar onu o âlemden çekti de dedi ki: “Kendine gel… Ey faydalanmak isteyen, yürü…
  • وقت حیرت نیست حیرت پیش تست ** این زمان در ره در آ چالاک و چست 3170
  • Şaşırıp kalacak zaman değil. Asıl şaşılacak şey daha ileride.
  • دستهای مصطفی بر رو نهاد ** بوسه‌های عاشقانه بس بداد
  • Şimdi öyle durma; davranıver bakalım, çevik bir halde yola düş! “
  • مصطفی دست مبارک بر رخش ** آن زمان مالید و کرد او فرخش
  • Mübarek eliyle kölenin yüzünü sıvazladı, onu kutlu bir hale getirdi.
  • شد سپید آن زنگی و زاده‌ی حبش ** همچو بدر و روز روشن شد شبش
  • O kölenin, o Habeş oğlunun yüzü bembeyaz oldu; gecesi, ayın on dördü gibi aydınlandı, gündüz gibi nurlandı!
  • یوسفی شد در جمال و در دلال ** گفتش اکنون رو بده وا گوی حال
  • Güzellikte, işvede bir Yusuf kesildi. Peygamber ona “Hadi şimdi git de hali anlat “ dedi.
  • او همی‌شد بی سر و بی پای مست ** پای می‌نشناخت در رفتن ز دست 3175
  • Köle elsiz, ayaksız sarhoş bir halde geldi, elden çıktı, ayağını tanımaz oldu!
  • پس بیامد با دو مشک پر روان ** سوی خواجه از نواحی کاروان
  • Kervan halkından ayrıldı, suyla dolu iki kırbasını aldı, yola düştü.
  • دیدن خواجه غلام خود را سپید و ناشناختن کی اوست و گفتن کی غلام مرا تو کشته‌ای خونت گرفت و خدا ترا به دست من انداخت
  • Efendinin, kölesini bembeyaz görüp tanımaması, “Benim kölemi öldürdün, seni kan tuttu, Allah seni benim elime düşürdü” demesi
  • خواجه از دورش بدید و خیره ماند ** از تحیر اهل آن ده را بخواند
  • Efendi, köleyi uzaktan görüp şaşırdı. Şaşkınlıkla o köy halkını çağırdı.