English    Türkçe    فارسی   

3
654-678

  • ناجوامردا که خرکره‌ی منست ** گفت نه این گرگ چون آهرمنست
  • “Be hey mürüvvetsiz, eşeğimin sıpasını vurdun” dedi. Şehirli, “Yok canım, dev gibi kurt.
  • اندرو اشکال گرگی ظاهرست ** شکل او از گرگی او مخبرست 655
  • Karaltısına baksana, kurdun ta kendisi. Şeklinden de kurt olduğu anlaşılıp duruyor” dediyse de,
  • گفت نه بادی که جست از فرج وی ** می‌شناسم همچنانک آبی ز می
  • Köylü, “Hayır. Yellendi ya... Tanıdım ben. Onun yellenmesini suyu şaraptan nasıl ayırt edersem öyle ayırt eder, anlarım.
  • کشته‌ای خرکره‌ام را در ریاض ** که مبادت بسط هرگز ز انقباض
  • Çayırlıkta benim sıpamı vurdun, öldürdün. Dilerim, neşe yüzü görmeyesin” dedi.
  • گفت نیکوتر تفحص کن شبست ** شخصها در شب ز ناظر محجبست
  • Şehirli, “İyi, bak… Vakit gece. İnsan, geceleyin iyi göremez.
  • شب غلط بنماید و مبدل بسی ** دید صایب شب ندارد هر کسی
  • Gece ekseriye adamı yanıltır, başka şeyler gösterir. Herkes geceleyin gördüğünü fark edemez.
  • هم شب و هم ابر و هم باران ژرف ** این سه تاریکی غلط آرد شگرف 660
  • Hele bu gece hem karanlık, hem bulut var, hem şiddetli yağmur yağmada. Bu üç karanlık, adamı pek yanıltır.” dedi ama
  • گفت آن بر من چو روز روشنست ** می‌شناسم باد خرکره‌ی منست
  • Köylü “Hayır. Bu bana gün gibi aşikâr. Tanırım ben, bu yellenme, benim eşeğimin sıpasının yellenmesi.
  • در میان بیست باد آن باد را ** می‌شناسم چون مسافر زاد را
  • Yolcu, azığı nasıl tanırsa ben de yüz yel arasında bile o yeli tanırım” deyince,
  • خواجه بر جست و بیامد ناشکفت ** روستایی را گریبانش گرفت
  • Şehirli dayanamadı, sıçrayıp köylünün yakasına yapıştı.
  • کابله طرار شید آورده‌ای ** بنگ و افیون هر دو با هم خورده‌ای
  • Dedi ki: “A hilebaz sersem, a bunak mendebur, sen hem afyon yutmuş, hem esrar içmişsin.
  • در سه تاریکی شناسی باد خر ** چون ندانی مر مرا ای خیره‌سر 665
  • Bu üç karanlık içinde eşeğin yellenmesini tanıyorsun da beni nasıl tanımıyorsun be hey avare!
  • آنک داند نیمشب گوساله را ** چون نداند همره ده‌ساله را
  • Gece yarısı eşek sıpasını tanıyan adam, güpegündüz dostunu nasıl tanımaz?
  • خویشتن را عارف و واله کنی ** خاک در چشم مروت می‌زنی
  • Kendini dalgın ve arif gösteriyor da mürüvvetin, vefanın gözüne toprak serpiyorsun.
  • که مرا از خویش هم آگاه نیست ** در دلم گنجای جز الله نیست
  • Benim kendimden bile haberim yok, gönlüme Allah’tan başka hiçbir şey sığmıyor ki.
  • آنچ دی خوردم از آنم یاد نیست ** این دل از غیر تحیر شاد نیست
  • Dün yediğim bile aklımda değil. Bu gönül, hayretten başka bir şeyden neşelenmiyor diye kendini müstağrak gösteriyorsun ama
  • عاقل و مجنون حقم یاد آر ** در چنین بی‌خویشیم معذور دار 670
  • Asıl akıllı, fakat Allah mecnunu benim, bunu hatırında tut da şu kendimde olmayışımı mazur gör.
  • آنک مرداری خورد یعنی نبید ** شرع او را سوی معذوران کشید
  • Bir insan, şer’an murdar olan hurma şarabı içse kendinde değilse şeriat, onu mazur tutar.
  • مست و بنگی را طلاق و بیع نیست ** همچو طفلست او معاف و معتقیست
  • Sarhoş ve esrarkeşin karı boşaması ve bir şey satması, makbul ve muteber değildir. O, çocuğa benzer, yaptığı affedilir, hürdür, serbesttir.
  • مستیی کید ز بوی شاه فرد ** صد خم می در سر و مغز آن نکرد
  • Asıl tek padişah olan Allah’tan gelen sarhoşluksa insana yüz küpün şarabından ziyade tesir eder, yüz küpün şarabından ziyade adamın aklını alır.
  • پس برو تکلیف چون باشد روا ** اسب ساقط گشت و شد بی دست و پا
  • Haydi yürü artık böyle adama nasıl teklif olabilir ki? At düştü, elsiz, ayaksız bir hâle geldi.
  • بار کی نهد در جهان خرکره را ** درس کی دهد پارسی بومره را 675
  • Âlemde eşek sıpasına kim yük yükler? Ebumerre’ye kim Farsça okutabilir?
  • بار بر گیرند چون آمد عرج ** گفت حق لیس علی الاعمی حرج
  • At topallamaya başladı mı, üstündeki yükü alırlar. Çünkü Allah “ Köre teklif yok” dedi.
  • سوی خود اعمی شدم از حق بصیر ** پس معافم از قلیل و از کثیر
  • Ben de kendime karşı kör, fakat Allah’ı görür oldum. Şu halde azdan da affedilmişim, çoktan da!
  • لاف درویشی زنی و بی‌خودی ** های هوی مستیان ایزدی
  • Hâlbuki sen, dervişlikten dem vuruyorsun, kendinde olmadığını söylüyorsun, ebedî sarhoşlar gibi hayhuylarda bulunuyor, naralar atıyorsun.