English    Türkçe    فارسی   

5
1027-1051

  • بحر را پوشید و کف کرد آشکار  ** باد را پوشید و بنمودت غبار 
  • Denizi örttü de köpüğü meydana çıkardı, rüzgarı örttü de sana tozu gösterdi.
  • چون مناره‌ی خاک پیچان در هوا  ** خاک از خود چون برآید بر علا 
  • Toprak, bir minare gibi havada döne,döne yücelir. Toprak, kendiliğinden nasıl olur da yücelere çıkar?
  • خاک را بینی به بالا ای علیل  ** باد را نی جز به تعریف دلیل 
  • A illetli, toprağı yücelerde görüyorsun, fakat rüzgarı görmüyorsun, onu delil ile anlıyorsun.
  • کف همی‌بینی روانه هر طرف  ** کف بی‌دریا ندارد منصرف  1030
  • Köpüğü her tarafa gider görmektesin. Fakat denizsiz köpük var olamaz ki.
  • کف به حس بینی و دریا از دلیل  ** فکر پنهان آشکارا قال و قیل 
  • Köpüğü duygunla görür, denizi de delil ile anlarsın. Düşünce gizlidir de dedikodu meydanda.
  • نفی را اثبات می‌پنداشتیم  ** دیده‌ی معدوم‌بینی داشتیم 
  • Bizse yok demeyi var olduğunu ispat sanmışız. Yoku gören bir gözümüz varmış meğer.
  • دیده‌ای که اندر نعاسی شد پدید  ** کی تواند جز خیال و نیست دید 
  • Uykulu göz, hayalden ve yoktan başka ne görebilir ki?
  • لاجرم سرگشته گشتیم از ضلال  ** چون حقیقت شد نهان پیدا خیال 
  • Hasılı, azgınlıkla başımız dönmüş, şaşırıp kalmışız. Hakikat gizli olduğundan hayal meydana çıkmış.
  • این عدم را چون نشاند اندر نظر  ** چون نهان کرد آن حقیقت از بصر  1035
  • Bu yoku nasıl da gözümüzün önüne dikti? O hakikat, gözden nasıl oldu da gizlendi?
  • آفرین ای اوستاد سحرباف  ** که نمودی معرضان را درد صاف 
  • Aferin ey büyüler yapan üstat! Senden çekinenlere tortulu suyu saf gösterdin!
  • ساحران مهتاب پیمایند زود  ** پیش بازرگان و زر گیرند سود 
  • Büyücüler pazardakilerin gözleri önünde ay ışığını ölçüp biçerler de para alırlar, kar ederler.
  • سیم بربایند زین گون پیچ پیچ  ** سیم از کف رفته و کرباس هیچ 
  • Bu ölçüp biçmeyle para kazanırlar. Halbuki alıcının elinden para da çıkar, kumaşı da kaybeder.
  • این جهان جادوست ما آن تاجریم  ** که ازو مهتاب پیموده خریم 
  • Bu alemde büyücüdür. Biz, onda ticaret ediyoruz, ondan ölçülüp biçilen ay ışığını alıyoruz.
  • گز کند کرباس پانصد گز شتاب  ** ساحرانه او ز نور ماهتاب  1040
  • O, büyücü gibi acele,acele beş yüz arşın ay ışığı ölçer.
  • چون ستد او سیم عمرت ای رهی  ** سیم شد کرباس نی کیسه تهی 
  • Fakat ey tutsak, ömrünün parasını aldın mıydı paradan da olursun, eline kumaş da geçmez, kesen de bomboş kalır.
  • قل اعوذت خواند باید کای احد  ** هین ز نفاثات افغان وز عقد 
  • Sana “kul eüzü” yü okumak, ey tek Tanrı, lütfet, beni bu üfürüklerden koru, feryat bu düğümlerden!
  • می‌دمند اندر گره آن ساحرات  ** الغیاث المستغاث از برد و مات 
  • O büyücü karılar düğümlere üfürürler. Onların şerrinden sana sığınırım ey imdada yetişen Tanrı, medet demek gerekir.
  • لیک بر خوان از زبان فعل نیز  ** که زبان قول سستست ای عزیز 
  • Fakat azizim, bunu işinin, gücünün diliyle de okumalısın. Söz dili gevşektir.
  • در زمانه مر ترا سه همره‌اند  ** آن یکی وافی و این دو غدرمند  1045
  • Zamanede sana üç yoldaş vardır. Biri vefakardır ikisi gaddar.
  • آن یکی یاران و دیگر رخت و مال  ** وآن سوم وافیست و آن حسن الفعال 
  • Biri dostlarındır, öbürü malın mülkün. Üçüncüsüyse iyi işlerdir ve bu vefalıdır.
  • مال ناید با تو بیرون از قصور  ** یار آید لیک آید تا به گور 
  • Mal seninle beraber gelmez, evden dışarı bile çıkmaz. Dost gelir, gelir ama mezar başına kadar.
  • چون ترا روز اجل آید به پیش  ** یار گوید از زبان حال خویش 
  • Ölüm günüde dost, sana hal diliyle der ki:
  • تا بدینجا بیش همره نیستم  ** بر سر گورت زمانی بیستم 
  • Sana buraya kadar yoldaşım, bundan öteye gidemem. Mezarının başında bir zamancağız dururum.
  • فعل تو وافیست زو کن ملتحد  ** که در آید با تو در قعر لحد  1050
  • Fakat yaptığın işler vefakardır; onlara sarıl ki onlar; mezarın içine kadar seninle gelirler.
  • در تفسیر قول مصطفی علیه‌السلام لا بد من قرین یدفن معک و هو حی و تدفن معه و انت میت ان کان کریما اکرمک و ان کان لیما اسلمک و ذلک القرین عملک فاصلحه ما استطعت صدق رسول‌الله 
  • Mustafa aleyhisselam’ın “Sana, seninle beraber mezara gömülecek bir eş, bir arkadaş lazım. Sen, onunla gömülürsün, sen ölüsün ama o diridir. İyi ise sana iyilikte bulunur, kötüyse senden kurtuluşu giderir.Bu eş, bu arkadaş, senin yaptığın işlerdir. Elinden geldiği kadar işlerini iyileştir, iyi amelde bulun” hadisinin tefsiri. Tanrı elçisi doğru demiştir.
  • پس پیمبر گفت بهر این طریق  ** باوفاتر از عمل نبود رفیق 
  • Peygamber dedi ki: Bu yol için amelden daha vefalı bir arkadaş, bir yoldaş yoktur.