English    Türkçe    فارسی   

5
1567-1591

  • بانگ صورش نشات تن‌ها بود  ** نفخ تو نشو دل یکتا بود 
  • O, sur’u üfürür, bedenlere can gelir. Senin nefesin mücerret gönüllere can bağışlar.
  • جان جان تن حیات دل بود  ** پس ز دادش داد تو فاضل بود 
  • Bedendeki canın canı, gönlün diriliğidir. Şu halde senin ihsanın, İsrafil’in ihsanından üstündür.
  • باز میکائیل رزق تن دهد  ** سعی تو رزق دل روشن دهد 
  • Sonra Mikâil bedenlere fizik verir. Senin çalışmansa aydın gönlü rızıklandırır.
  • او بداد کیل پر کردست ذیل  ** داد رزق تو نمی‌گنجد به کیل  1570
  • O kile vergisiyle eteğini doldurmuştur. Senin rızkınsa kileye sığmaz.
  • هم ز عزرائیل با قهر و عطب  ** تو بهی چون سبق رحمت بر غضب 
  • Kahır ve şiddet sahibi Azrail’den de üstünsün. Rahmetin, gazaptan fazla ve üstün olduğu gibi.
  • حامل عرش این چهارند و تو شاه  ** بهترین هر چهاری ز انتباه 
  • Arşı bu dördü taşırlar. Sen bunların padişahısın. Hakikatte uyanıklık bakımından dördünün en yücesi en üstünüsün.
  • روز محشر هشت بینی حاملانش  ** هم تو باشی افضل هشت آن زمانش 
  • Mahşer günü görürsün ki arşı sekiz melek taşır. O zaman sekizinin en üstünü yine sen olacaksın demeye başladı.
  • هم‌چنین برمی‌شمرد و می‌گریست  ** بوی می‌برد او کزین مقصود چیست 
  • Bu çeşit sayıp dökmeye, ağlayıp yalvarmaya koyuldu. Çünkü o, bundaki maksadın ne olduğunu anlamış, bundan bir koku almıştı.
  • معدن شرم و حیا بد جبرئیل  ** بست آن سوگندها بر وی سبیل  1575
  • Cebrail utanç madeniydi. O antlar, yolunu bağladı.
  • بس که لابه کردش و سوگند داد  ** بازگشت و گفت یا رب العباد 
  • Yer, pek çok yalvardığı, antlar, yeminler verdiği için geri döndü, dedi ki: Ey kulların rabbi!
  • که نبودم من به کارت سرسری  ** لیک زانچ رفت تو داناتری 
  • Ben senin işinde serseri değildim. Fakat aramızda geçen şeyleri, söylenen sözleri sen daha iyi bilirsin.
  • گفت نامی که ز هولش ای بصیر  ** هفت گردون باز ماند از مسیر 
  • Adlarından bir adı andı ki ey her şeyi gören Tanrı, o adın korkusundan yedi gökte dönmesini terk eder durur.
  • شرمم آمد گشتم از نامت خجل  ** ورنه آسانست نقل مشت گل 
  • Utandım adından sıkıldım. Yoksa bir avuç toprak getirmek kolay bir şey.
  • که تو زوری داده‌ای املاک را  ** که بدرانند این افلاک را  1580
  • Sen meleklere öyle bir kuvvet vermişsin ki bu gökleri bile yırtarlar.
  • فرستادن میکائیل را علیه‌السلام به قبض حفنه‌ای خاک از زمین جهت ترکیب ترتیب جسم مبارک ابوالبشر خلیفة الحق مسجود الملک و معلمهم آدم علیه‌السلام 
  • Tanrının; insanların babası ve Tanrı halifesi olan ,melekler tarafından secde edilen ve onlara hocalık eden Adem aleyhisselam'ın mübarek bedenini yoğurmak üzere bir avuç toprak alması için Mikail aleyhisselam'ı yeryüzüne göndermesi.
  • گفت میکائیل را تو رو به زیر  ** مشت خاکی در ربا از وی چو شیر 
  • Tanrı, Mikail’e “Sen yeryüzüne in de ondan aslan gibi bir avuç toprak kapıver” dedi.
  • چونک میکائیل شد تا خاکدان  ** دست کرد او تا که برباید از آن 
  • Mikail yeryüzüne gelip ondan bir avuç toprak kapacağı zaman,
  • خاک لرزید و درآمد در گریز  ** گشت او لابه‌کنان و اشک‌ریز 
  • Yeryüzü titredi, ağlamaya, yalvarmaya, gözyaşları dökmeye başladı.
  • سینه سوزان لابه کرد و اجتهاد  ** با سرشک پر ز خون سوگند داد 
  • Gönlü yanarak yalvardı, kanlı gözyaşı dökerek ant verdi, dedi ki:
  • که به یزدان لطیف بی‌ندید  ** که بکردت حامل عرش مجید  1585
  • Lütuf sahibi eşsiz Tanrı hakkı için ki seni, Arsı taşıyan ulu melekler arasına kattı.
  • کیل ارزاق جهان را مشرفی  ** تشنگان فضل را تو مغرفی 
  • Aleme Rızk veren kilelerin memurusun, lütuf ve ihsan susuzlarına avuç,avuç su verirsin.
  • زانک میکائیل از کیل اشتقاق  ** دارد و کیال شد در ارتزاق 
  • Çünkü Mikail sözü kileden üremedir. Mikail fizik veren kilecidir.
  • که امانم ده مرا آزاد کن  ** بین که خون‌آلود می‌گویم سخن 
  • Bana aman ver, azat et beni. Bak kanlı gözyaşlarına bulandım da seninle öyle konuşuyorum.
  • معدن رحم اله آمد ملک  ** گفت چون ریزم بر آن ریش این نمک 
  • Melek, Tanrı merhametinin madenidir. Dedi ki: Şimdi ben şu yaranın üstüne nasıl tuz ekeyim?
  • هم‌چنانک معدن قهرست دیو  ** که برآورد از نبی آدم غریو  1590
  • Nitekim Şeytan da kahır madenidir. Adem oğullarından bu yüzden feryat eder.
  • سبق رحمت بر غضب هست ای فتا  ** لطف غالب بود در وصف خدا 
  • Yiğidim, merhamet, gazaptan fazladır, gazaba üstündür. Tanrı sıfatlarından lütuf, kahrın üstündedir.