English    Türkçe    فارسی   

6
1977-2001

  • یار کرد او عشق درداندیش را  ** کلب لیسد خویش ریش خویش را 
  • İnsanı dertlere düşüren aşka yâr oldu. Köpek, yarasını yalaya yalaya iyi eder.
  • عشق را در پیچش خود یار نیست  ** محرمش در ده یکی دیار نیست 
  • Aşk ıstırabına hiçbir yâr, hiçbir ortak yoktur. Âşığa âlemde bir tek mahrem bile bulunmaz.
  • نیست از عاشق کسی دیوانه‌تر  ** عقل از سودای او کورست و کر 
  • Âşıktan daha deli kimse yoktur. Akıl, onun sevdasına karşı kördür, sağırdır.
  • زآنک این دیوانگی عام نیست  ** طب را ارشاد این احکام نیست  1980
  • Çünkü bu, herkesin deliliğine benzemez ki. Hekimlik bilgisinde bunu iyileştirecek hükümler yoktur.
  • گر طبیبی را رسد زین گون جنون  ** دفتر طب را فرو شوید به خون 
  • Bir hekim, bu çeşit deliliğe uğrasa hekimlik kitabını kanı ile yıkar, yazılanların hepsini silerdi.
  • طب جمله‌ی عقلها منقوش اوست  ** روی جمله دلبران روپوش اوست 
  • Bütün akılların hekimliği, aşka göre çizilmiş suretlerden başka bir şey değildir. Bütün güzellerin yüzleri, onun yüzünün perdesidir.
  • روی در روی خود آر ای عشق‌کیش  ** نیست ای مفتون ترا جز خویش خویش 
  • Ey aşk mezhebine giren, yüzünü kendine çevir. Sana meftun olan, senden başkası değildir.
  • قبله از دل ساخت آمد در دعا  ** لیس للانسان الا ما سعی 
  • O adamda kendini kıble yapmış, dua edip durmuştu. “İnsan ancak çalıştığını elde eder.”
  • پیش از آن کو پاسخی بشنیده بود  ** سالها اندر دعا پیچیده بود  1985
  • Bundan önce bir cevap duymadan yıllarca dua etmişti.
  • بی‌اجابت بر دعاها می‌تنید  ** از کرم لبیک پنهان می‌شنید 
  • İcabet edilmeden dua ediyor, Allah kereminden “Lebbeyk” sesini gizli olarak işitiyordu.
  • چونک بی‌دف رقص می‌کرد آن علیل  ** ز اعتماد جود خلاق جلیل 
  • O illetli adam, ulu yaratıcının cömertliğine güvendiğinden tefsiz oynuyordu.
  • سوی او نه هاتف و نه پیک بود  ** گوش اومیدش پر از لبیک بود 
  • Ona ne bir hatif sesi gelmişti, ne bir haberci ulaşmıştı. Ümit kulağı, “Lebbeyk” sesiyle doluydu ama.
  • بی‌زبان می‌گفت اومیدش تعال  ** از دلش می‌روفت آن دعوت ملال 
  • Ümidi, dilsiz, sessiz “gel” demekteydi. O dâvet, gönlünden usancı silip süpürüyordu.
  • آن کبوتر را که بام آموختست  ** تو مخوان می‌رانش کان پر دوختست  1990
  • Dama gelmeyi öğrenen güvercini çağırma, kov, o bir yere gidemez, kanadı bağlıdır.
  • ای ضیاء الحق حسام‌الدین برانش  ** کز ملاقات تو بر رستست جانش 
  • Ey hak Ziyası Hüsameddin, onu kovsan da seninle buluştuğu için can kanadı bitmiştir;
  • گر برانی مرغ جانش از گزاف  ** هم بگرد بام تو آرد طواف 
  • Kovsan da can kuşu, sebepsiz olarak senin damının etrafında döner dolaşır.
  • چینه و نقلش همه بر بام تست  ** پر زنان بر اوج مست دام تست 
  • Onun yiyeceği ,içeceği, konacağı yer, hep senin damındır. Yücelerde kanat çırpar ama tuzağına âşıktır.
  • گر دمی منکر شود دزدانه روح  ** در ادای شکرت ای فتح و فتوح 
  • Hattâ ruh, bir an hırsızlamacasına o fütuhattan dolayı sana şükretmese, münkir olsa.
  • شحنه‌ی عشق مکرر کینه‌اش  ** طشت آتش می‌نهد بر سینه‌اش  1995
  • Durup dinlenmeden kin güden aşk sahnesi, derhal o inkâr eden göğüse ateş dolu bir leğen koyuverir.
  • که بیا سوی مه و بگذر ز گرد  ** شاه عشقت خواند زوتر باز گرد 
  • Aya gel, tozdan vazgeç. Aşk padişahı seni çağırmada, çabuk dön der.
  • گرد این بام و کبوترخانه من  ** چون کبوتر پر زنم مستانه من 
  • Ben, güvercin gibi sarhoşçasına bu damın, bu güvercinliğin etrafında kanat çırpmaktayım.
  • جبرئیل عشقم و سدره‌م توی  ** من سقیمم عیسی مریم توی 
  • Aşk Cebrailiyim, Sidre’m sensin. İlletliyim, Meryem oğlu İsa sensin bana.
  • جوش ده آن بحر گوهربار را  ** خوش بپرس امروز این بیمار را 
  • O inciler saçan denizi coştur. Şu hastayı bu gün bir hoşça sor, soruştur!
  • چون تو آن او شدی بحر آن اوست  ** گرچه این دم نوبت بحران اوست  2000
  • Çünkü sen, onunsun, deniz de onundur. Bu an, onun nöbet zamanıdır ama aldırma.
  • این خود آن ناله‌ست کو کرد آشکار  ** آنچ پنهانست یا رب زینهار 
  • Zaten bu, onun meydana getirdiği bir feryattan ibarettir. Yarabbi, sen gizli olanı koru, onu meydana çıkarma.