English    Türkçe    فارسی   

1
3094-3118

  • عرصه‌‌ای بس با گشاد و با فضا ** وین خیال و هست یابد زو نوا
  • Yokluk âlemi, pek geniş ve hudutsuz bir âlemdir. Bu hayal ve varlık, o âlemden yüzlerce gıda alır, o âlemden belirir, beslenir.
  • تنگتر آمد خیالات از عدم ** ز آن سبب باشد خیال اسباب غم‌‌ 3095
  • Hayaller, yokluk âlemine nispetle dardır. Onun için hayal, darlık ve sıkıntıya sebep olur.
  • باز هستی تنگتر بود از خیال ** ز آن شود در وی قمر همچون هلال‌‌
  • Varlık da hayalden daha dardır. O yüzden aylar, bu âlemde hilâl gibi görünür.
  • باز هستی جهان حس و رنگ ** تنگتر آمد که زندانی است تنگ‌‌
  • Duygu ve renk âleminin, yani bu dünyanın varlığı ise... yokluğa, hayale ve varlığa nispetle büsbütün dardır, âdeta daracık bir zindandır.
  • علت تنگی است ترکیب و عدد ** جانب ترکیب حسها می‌‌کشد
  • Âlemdeki terkip ve sayı, darlığa sebeptir. Fakat bizi duygularımız, terkip âlemine çekip durmaktadır.
  • ز آن سوی حس عالم توحید دان ** گر یکی خواهی بدان جانب بران‌‌
  • O duygularla birlik âlemini bil, eğer birlik âlemini diliyorsan o tarafa yürü.
  • امر کن یک فعل بود و نون و کاف ** در سخن افتاد و معنی بود صاف‌‌ 3100
  • Kün emri, bir tek iş yapar, fakat sözde Kâf ve Nûn harflerinden meydana gelmiştir. Mânası, yine tek ve sâftır.
  • این سخن پایان ندارد باز گرد ** تا چه شد احوال گرگ اندر نبرد
  • Bu söze nihayet yoktur. Dön de o kurdun o savaşta ne olduğunu anlat.
  • ادب کردن شیر گرگ را که در قسمت بی‌‌ادبی کرده بود
  • Pay etmede edebe riayet etmediği için aslanın kurdu tedibetmesi
  • گرگ را بر کند سر آن سر فراز ** تا نماند دو سری‌‌و امتیاز
  • O yüce aslan; iki baş, iki üstünlük kalmasın diye kurdun başını kopardı.
  • فانتقمنا منهم است ای گرگ پیر ** چون نبودی مرده در پیش امیر
  • Koca kurt! Mademki padişahın huzurunda kendini ölü saymadın, cezanı gör. İşte” Fentekamna minhüm?” budur.
  • بعد از آن رو شیر با روباه کرد ** گفت این را بخش کن از بهر خورد
  • Sonra yüzünü tilkiye dönüp “Hadi, bunları yememiz için pay et” dedi.
  • سجده کرد و گفت کاین گاو سمین ** چاشت خوردت باشد ای شاه گزین‌‌ 3105
  • Tilki secde edip dedi ki: “Bu semiz öküz, ey emin padişah, kuşluk yemeğin.
  • و آن بز از بهر میان روز را ** یخنیی باشد شه پیروز را
  • O keçiden de bahtı aydın padişaha gün ortasında yemesi için bir yahni olur.
  • و آن دگر خرگوش بهر شام هم ** شب چره‌‌ی این شاه با لطف و کرم‌‌
  • Tavşan da lûtuf ve kerem sahibi padişahın akşam yemeğidir.”
  • گفت ای روبه تو عدل افروختی ** این چنین قسمت ز کی آموختی‌‌
  • Aslan “Tilki, adaleti parlattın, apaydın bir hale getirdin. Bu çeşit pay etmeyi kimden öğrendin?
  • از کجا آموختی این ای بزرگ ** گفت ای شاه جهان از حال گرگ‌‌
  • Ey ulu kişi! Bu pay edişi nereden belledin? “ deyince Tilki dedi ki “Padişahım , kurdun halinden!”
  • گفت چون در عشق ما گشتی گرو ** هر سه را برگیر و بستان و برو 3110
  • Bunun üzerine aslan “ Mademki sen bizim aşkımıza kendini rehin ettin; üçü de senin olsun, üçünü de al, git.
  • روبها چون جملگی ما را شدی ** چونت آزاریم چون تو ما شدی‌‌
  • Ey tilki, sen baştanbaşa bizim oldun, seni nasıl incitebilirim? Mademki sen, biz oldun;
  • ما ترا و جمله اشکاران ترا ** پای بر گردون هفتم نه بر آ
  • Biz de seniniz, bütün avlar da. Ayağını yedinci kat göğün üstüne bas, yüksel.
  • چون گرفتی عبرت از گرگ دنی ** پس تو روبه نیستی شیر منی‌‌
  • Alçak kurttan ibret aldığın için artık sen, tilki değilsin, benim aslanımsın” dedi.
  • عاقل آن باشد که عبرت گیرد از ** مرگ یاران در بلای محترز
  • Akıllı o kişidir ki çekinilen belâda dostların ölümünden ibret alır.
  • روبه آن دم بر زبان صد شکر راند ** که مرا شیر از پی آن گرگ خواند 3115
  • O zaman tilki “ Aslan, bana bunu kurttan sonra teklif etti” diye yüzlerce şükürde bulundu.
  • گر مرا اول بفرمودی که تو ** بخش کن این را که بردی جان از او
  • “ Eğer önce bana, bunu pay et, diye teklif etseydi, ondan canımı kurtarmama imkân mı vardı? “ diye şükürler etti.
  • پس سپاس او را که ما را در جهان ** کرد پیدا از پس پیشینیان‌‌
  • Şu halde bizden de Tanrı’ya şükürler olsun ki, bizi ancak helâk olanlardan sonra dünyaya getirdi.
  • تا شنیدیم آن سیاستهای حق ** بر قرون ماضیه اندر سبق‌‌
  • Bu suretle Hakk’ın, geçmiş zamanlarda gelip geçen kavimleri nasıl helâk ettiğini duyduk.