English    Türkçe    فارسی   

2
1055-1079

  • کی کند دل خوش به حیلتهای گش ** آن که بیند حیله‏ی حق بر سرش‏ 1055
  • Allah’ın takdirini, kendi tedbirinden üstün gören kişi, nasıl olur da kendi tedbirleriyle gönlünü avutabilir?
  • او درون دام دامی می‏نهد ** جان تو نه این جهد نه آن جهد
  • Aklına, tedbirine güvense tuzak içinde olduğu halde tuzak kurar, fakat canına andolsun, ne bu kurtulur, ne o!
  • گر بروید ور بریزد صد گیاه ** عاقبت بر روید آن کشته‏ی اله‏
  • Yüzlerce çayır, çimen bitse de, dökülse de sonun da yine Allah’ın ektiği çıkar!
  • کشت نو کارید بر کشت نخست ** این دوم فانی است و آن اول درست‏
  • Ekilmiş ekinin üstüne ekin ekerler ama bu ikincisi fânidir, ilki doğrudur, ilki yerindedir.
  • تخم اول کامل و بگزیده است ** تخم ثانی فاسد و پوسیده است‏
  • İlk ekin kemal bulur, seçilip toplanır. İkinci tohumsa bozulur, çürüyüp gider.
  • افکن این تدبیر خود را پیش دوست ** گر چه تدبیرت هم از تدبیر اوست‏ 1060
  • Sevgilinin huzurunda tedbirini terk et; filvaki tedbiri de onun tedbirinden, onun kaderinden doğmadır ya!
  • کار آن دارد که حق افراشته ست ** آخر آن روید که اول کاشته ست‏
  • Hakk’ın yücelttiği iş, işe yarar. Nihayet biten, ilk ekilendir.
  • هر چه کاری از برای او بکار ** چون اسیر دوستی ای دوستدار
  • Mademki sevgiliye esirsin, ey âşık ektiğini onun için ek!
  • گرد نفس دزد و کار او مپیچ ** هر چه آن نه کار حق هیچ است هیچ‏
  • Hırsız nefsin etrafında dolaşma, onun işine bulaşma. Bir iş, Hakk’ın işi değil mi? Hiçtir hiç!
  • پیش از آن که روز دین پیدا شود ** نزد مالک دزد شب رسوا شود
  • Kıyamet günü gelmeden, gece hırsızı, mal sahibinin yanında rüsvay olmadan bu işten vazgeç.
  • رخت دزدیده به تدبیر و فنش ** مانده روز داوری بر گردنش‏ 1065
  • Hilelerle, tedbirlerle çalınmış olan malın vebali adalet günü çalan adamın boynunda kalır.
  • صد هزاران عقل با هم بر جهند ** تا به غیر دام او دامی نهند
  • Yüz binlerce akıl, bir araya gelip onun tuzağına aykırı bir tuzak kurmak isterler, kurarlar da.
  • دام خود را سخت‏تر یابند و بس ** کی نماید قوتی با باد خس‏
  • Kurdukları tuzağı pek kuvvetli pek yerinde ve kâfi bulurlar ama bir çöp parçası rüzgâra nasıl dayanabilir?
  • گر تو گویی فایده‏ی هستی چه بود ** در سؤالت فایده هست ای عنود
  • Eğer sen “Şu halde varlığın ne faydası var?” dersen senin bu sualinde fayda var mı inatçı adam?
  • گر ندارد این سؤالت فایده ** چه شنویم این را عبث بی‏عایده‏
  • Sualinde fayda yoksa bu abes ve faydasız suali niye dinleyeyim?
  • ور سؤالت را بسی فاییده‏هاست ** پس جهان بی‏فایده آخر چراست‏ 1070
  • Eğer birçok faydaları varsa neden bu cihan faydasız olsun öyle ise?
  • ور جهان از یک جهت بی‏فایده ست ** از جهتهای دگر پر عایده ست‏
  • Cihan, bir cihetten faydasız, başka bir cihetten faydalarla dopdoludur.
  • فایده‏ی تو گر مرا فاییده نیست ** مر ترا چون فایده ست از وی مه ایست‏
  • Sana faydalı olan şey, bana faydasızsa. Mademki sence faydalı, onun yapmaktan geri durma.
  • حسن یوسف عالمی را فایده ** گر چه بر اخوان عبث بد زایده‏
  • Yusuf’un güzelliği kardeşlerince abesti, lüzumsuzdu.. Fakat bütün bir âleme faydalıydı.
  • لحن داودی چنان محبوب بود ** لیک بر محروم بانگ چوب بود
  • Davut’un sesi kadar güzeldi ama güzel sesten anlamayanlar dinlemek istemezlerdi.
  • آب نیل از آب حیوان بد فزون ** لیک بر محروم و منکر بود خون‏ 1075
  • Nil nehrinin suyu, Abıhayattan daha hoştu, daha feyizliydi. Fakat nasipsiz ve münkir olanlara kandı.
  • هست بر مومن شهیدی زندگی ** بر منافق مردن است و ژندگی‏
  • Şehitlik, mümin için hayattır, münafık için ölüm ve çürüme!
  • چیست در عالم بگو یک نعمتی ** که نه محرومند از وی امتی‏
  • Âlemde bir sürü halkın mahrum olmadığı bir nimet var mı? Söyle.
  • گاو و خر را فایده چه در شکر ** هست هر جان را یکی قوتی دگر
  • Şekerden öküze, eşeğe ne fayda var? Her canın başka bir gıdası vardır.
  • لیک گر آن قوت بر وی عارضی است ** پس نصیحت کردن او را رایضی است‏
  • Fakat o gıda, gıdalanan kişiye arızî ise ona nasihat etmek de onu doğru yola getirmek demektir.