English    Türkçe    فارسی   

3
1891-1915

  • گفت ای شه راست گفتی همچنین ** در فر و سیمای تو پیداست این
  • Behlûl, padişahım doğru söyledin. Bu hale sahip olduğun nurundan da belli, yüzünden de görünüp durmakta.
  • این و صد چندینی ای صادق ولیک ** شرح کن این را بیان کن نیک نیک
  • Böylesin, hatta yüz mislisin... Doğru ama bunu bir güzelce anlat.
  • آنچنانک فاضل و مرد فضول ** چون به گوش او رسد آرد قبول
  • Öyle bir anlat ki duyunca fazilet sahibi de kabul etsin, bir şeyden anlamaz adam da.
  • آنچنانش شرح کن اندر کلام ** که از آن هم بهره یابد عقل عام
  • Herkesin aklının ereceği, fikrinin anlayacağı bir tarzda anlat.
  • ناطق کامل چو خوان‌پاشی بود ** خوانش بر هر گونه‌ی آشی بود 1895
  • Söz söyleyen kemal sahibi olursa söz söyleme sofrasını yaydı mı sofrası, her çeşit aşlarla doludur.
  • که نماند هیچ مهمان بی نوا ** هر کسی یابد غذای خود جدا
  • Hiçbir konuk mahrum kalmaz. Herkes o sofrada kendi gıdasını bulur.
  • همچو قرآن که بمعنی هفت توست ** خاص را و عام را مطعم دروست
  • O sofra, Kur’an’a benzer; Kur’an’ın da yedi manası vardır; alelâde halk da ondan doyar, halkın bilgide, irfanda ileri gelenleri de” dedi.
  • گفت این باری یقین شد پیش عام ** که جهان در امر یزدانست رام
  • Derviş dedi ki: “ Herkesçe şu muhakkaktır ki âlem Allah emrine râm olmuştur.
  • هیچ برگی در نیفتد از درخت ** بی قضا و حکم آن سلطان بخت
  • O padişahın kaza ve kaderi olmadıkça ağaçtan yaprak bile düşmez.
  • از دهان لقمه نشد سوی گلو ** تا نگوید لقمه را حق که ادخلوا 1900
  • Allah lokmaya, gir içeri diye emretmedikçe boğazdan lokma bile geçmez.
  • میل و رغبت کان زمام آدمیست ** جنبش آن رام امر آن غنیست
  • İnsanların yuları, dizgini olan, insanları dilediği yere sürüp götüren istekler de o gani Allah’ın emriyle meydana gelir.
  • در زمینها و آسمانها ذره‌ای ** پر نجنباند نگردد پره‌ای
  • Yeryüzünde olsun, göklerde olsun… Bir zerre bile onun hükmü olmadıkça kanat çırpmaz, harekete gelemez;
  • جز به فرمان قدیم نافذش ** شرح نتوان کرد و جلدی نیست خوش
  • Onun yürür ve kadim fermanı olmadıkça kımıldayamaz bile. Bunu anlatmaya imkân da yoktur, bu hususta ısrar da hoş değil.
  • کی شمرد برگ درختان را تمام ** بی‌نهایت کی شود در نطق رام
  • Ağaçların yapraklarını kim sayabilir? Sonu olmayan şey, nasıl söze sığar?
  • این قدر بشنو که چون کلی کار ** می‌نگردد جز بامر کردگار 1905
  • Sen şu kadar duy, mademki bütün işler, Allah’ın emrine tabi; Allah’ın emri olmadıkça hiçbir şey olmuyor.
  • چون قضای حق رضای بنده شد ** حکم او را بنده‌ی خواهنده شد
  • Allah’ın takdiri, kulun rızası olur; kul Allah takdirine rıza verir, onun hükmünü diler, isterse…
  • بی تکلف نه پی مزد و ثواب ** بلک طبع او چنین شد مستطاب
  • Zorla yahut sevaba girmek için değil de bu razılık, kendiliğinden meydana gelir, ona hoş görünürse,
  • زندگی خود نخواهد بهر خوذ ** نه پی ذوقی حیات مستلذ
  • Artık o kul yaşamayı bu lezzetli hayattan zevk almak için istemez. Hayatı kendisi için istenen bir şey olmaktan çıkar.
  • هرکجا امر قدم را مسلکیست ** زندگی و مردگی پیشش یکیست
  • Ezelî emir, neyse ona uyarı hayatla ölüm, onun yanında bir olur.
  • بهر یزدان می‌زید نه بهر گنج ** بهر یزدان می‌مرد نه از خوف رنج 1910
  • Yaşarsa Allah için yaşar, mal, mülk ve hazine için değil… Ölürse Allah için ölür, korkudan hastalıktan değil!
  • هست ایمانش برای خواست او ** نه برای جنت و اشجار و جو
  • İmanı, onun dileği, onun rızası içindir, cennet için, ağaçlar, ırmaklar için değil!
  • ترک کفرش هم برای حق بود ** نه ز بیم آنک در آتش رود
  • Küfrü terk edişi de cehenneme gideceğim diye korkudan değildir, Allah içindir.
  • این چنین آمد ز اصل آن خوی او ** نه ریاضت نه بجست و جوی او
  • Bu ahlâk, ona ezelden verilmiştir; gözü ve sevgilinin cemalinin güzelliğiyle dolmuş aydın olmuştur.
  • آنگهان خندد که او بیند رضا ** همچو حلوای شکر او را قضا
  • Bu çeşit kul, Allah rızasını görünce güler, neşelenir. Kaza, ona şekerle yapılmış helva gibi gelir.
  • بنده‌ای کش خوی و خلقت این بود ** نه جهان بر امر و فرمانش رود 1915
  • Bu kulun huyu ve yaradılışı böyle olursa âlem, onun emrine, onun fermanına tabi değil de nedir?”