English    Türkçe    فارسی   

4
3376-3425

  • چشم اشتر زان بود بس نوربار ** کو خورد از بهر نور چشم خار
  • Deve gözü ışılansın diye diken yer de onun için gözü nurlar saçar!
  • قصه‌ی شکایت استر با شتر کی من بسیار در رو می‌افتم در راه رفتن تو کم در روی می‌آیی این چراست و جواب گفتن شتر او را
  • Katırın deveye “Ben yol yürürken yüzüstü düşü düşü veriyorum,halbuki sen az düşüyorsun,bu neden diye sorması,devenin cevabı
  • اشتری را دید روزی استری ** چونک با او جمع شد در آخری
  • Katırın biri bir gün bir deveyle buluştu... ikisi de bir ahıra düştüler.
  • گفت من بسیار می‌افتم برو ** در گریوه و راه و در بازار و کو
  • Katır dedi ki: “Ben tepede, düzde, pazarda, köyde çok düşüyorum.
  • خاصه از بالای که تا زیر کوه ** در سر آیم هر زمانی از شکوه
  • Hele dağ terekesinden aşağı inerken her zaman korkumdan tepe taklak kapanırım.
  • کم همی‌افتی تو در رو بهر چیست ** یا مگر خود جان پاکت دولتیست 3380
  • Sense yüz üstü pek az düşersin... bu neden? Yoksa senin arı canın devletlik mi ki?
  • در سر آیم هر دم و زانو زنم ** پوز و زانو زان خطا پر خون کنم
  • Ben her an tepesi üstü düşer, dizimi vurur, yüzümü, dizimi kanlara bularım!
  • کژ شود پالان و رختم بر سرم ** وز مکاری هر زمان زخمی خورم
  • Palanım, yüküm baş aşağı olur; kiracıdan da daima dayak yerim.
  • هم‌چو کم عقلی که از عقل تباه ** بشکند توبه بهر دم در گناه
  • Hani az akıllı adam gibi... o da aklının kıtlığından günahından tövbe eder... her an da tövbesini bozar.
  • مسخره‌ی ابلیس گردد در زمن ** از ضعیفی رای آن توبه‌شکن
  • O tövbe bozan reyindeki, azmindeki gevşekliğinin yüzünden zamanede İblise maskara olur.
  • در سر آید هر زمان چون اسپ لنگ ** که بود بارش گران و راه سنگ 3385
  • Her an yükü ağır olan ve taşlık yolda gitmeye savaşan topal beygir gibi tepesi üstüne düşer.
  • می‌خورد از غیب بر سر زخم او ** از شکست توبه آن ادبارخو
  • O ters huylu, tövbesini bozduğu için kafasına gaybtan tokatlar yer durur.
  • باز توبه می‌کند با رای سست ** دیو یک تف کرد و توبه‌ش را سکست
  • Sonra tekrar gevşek azmiyle tövbe eder... fakat Şeytan “Ne yaptın?” der demez tövbesini bozar.
  • ضعف اندر ضعف و کبرش آنچنان ** که به خواری بنگرد در واصلان
  • Pek zayıftır... fakat kendisini öyle ulu görür, öyle kibirlenir ki Tanrıya ulaşanlara bile hor bakar!
  • ای شتر که تو مثال مومنی ** کم فتی در رو و کم بینی زنی
  • Ey deve, sense mümine benzersin; yüz üstü az düşer, burnunu az vurursun!
  • تو چه داری که چنین بی‌آفتی ** بی‌عثاری و کم اندر رو فتی 3390
  • Sende ne var ki afete uğramıyorsun... sürçmüyor, yüz üstü az düşüyorsun?
  • گفت گر چه هر سعادت از خداست ** در میان ما و تو بس فرقهاست
  • Deve dedi ki: “Her kutluluk Tanrıdandır ama benimle senin aranda çok fark var!
  • سر بلندم من دو چشم من بلند ** بینش عالی امانست از گزند
  • Benim başım yüce, iki gözüm yücelerini görüyor... yüce görüş sahibini zarardan korur.
  • از سر که من ببینم پای کوه ** هر گو و هموار را من توه توه
  • Ben dağın başındayken dağın eteğini görürüm... her çukuru, her düzü kat, kat görürüm.
  • هم‌چنانک دید آن صدر اجل ** پیش کار خویش تا روز اجل
  • Nitekim o ulu er de eceline kadar başına ne gelecekse gördü.
  • آنچ خواهد بود بعد بیست سال ** داند اندر حال آن نیکو خصال 3395
  • Yirmi yıl sonra neler olacak o iyi huylu bütün bunları bilir.
  • حال خود تنها ندید آن متقی ** بلک حال مغربی و مشرقی
  • Hattâ o takva sahibi yalnız kendi halini görmez... batıdakilerin halini de görür, doğudakilerin halini de!
  • نور در چشم و دلش سازد سکن ** بهر چه سازد پی حب الوطن
  • Nur, onun gözünde, gönlünde yurt tutar... neden mi dedin? Vatan sevgisi yüzünden!
  • هم‌چو یوسف کو بدید اول به خواب ** که سجودش کرد ماه و آفتاب
  • Hani Yusuf gibi... o da ayın, güneşin kendisine secde ettiğini önce rüyasında gördü.
  • از پس ده سال بلک بیشتر ** آنچ یوسف دید بد بر کرد سر
  • On yıl önce hattâ daha önce gördükleri Yusuf’un başına geldi.
  • نیست آن ینظر به نور الله گزاف ** نور ربانی بود گردون شکاف 3400
  • “Mümin Tanrı nuru ile görür” sözü saçma değil... Tanrı nuru, gökleri bile delip geçer.
  • نیست اندر چشم تو آن نور رو ** هستی اندر حس حیوانی گرو
  • Senin gözünde o nur yok... yürü, sen hayvani duygulara kapılıp kalmışsın!
  • تو ز ضعف چشم بینی پیش پا ** تو ضعیف و هم ضعیفت پیشوا
  • Sen, gözünün zayıflığından ayağının önünü görürüsün... zayıfsın kılavuzun da zayıf!
  • پیشوا چشمست دست و پای را ** کو ببیند جای را ناجای را
  • Elle ayağa kılavuzluk eden gözdür... basılacak tutulacak yeri de o görür, basılmayacak tutulmayacak yeri de o!
  • دیگر آنک چشم من روشن‌ترست ** دیگر آنک خلقت من اطهرست
  • Sonra bir de benim gözüm pek aydındır... bir de şu var: Yaradılışım tertemizdir benim.
  • زانک هستم من ز اولاد حلال ** نه ز اولاد زنا و اهل ضلال 3405
  • Çünkü ben, helâlzadeyim... zinadan olma ve sapıklardan değilim ben.
  • تو ز اولاد زنایی بی‌گمان ** تیر کژ پرد چو بد باشد کمان
  • Sense şüphe yok ki zinadan olmasın... yay kötü oldu mu ok eğri gider!”
  • تصدیق کردن استر جوابهای شتر را و اقرار کردن بفضل او بر خود و ازو استعانت خواستن و بدو پناه گرفتن به صدق و نواختن شتر او را و ره نمودن و یاری دادن پدرانه و شاهانه
  • Katırın,devenin cevaplarını tasdik edip onun üstünlüğünü ikrar etmesi,ondan yardım dileyip doğru bir yürekle ona sığınması,devenin katıra iltifatı,yol göstermesi ve babacasına,padişahcasına ona yardım etmesi
  • گفت استر راست گفتی ای شتر ** این بگفت و چشم کرد از اشک پر
  • Katır doğru dedin ey deve dedi... bu sözü söyler söylemez de gözleri yaşlarla doldu.
  • ساعتی بگریست و در پایش فتاد ** گفت ای بگزیده‌ی رب العباد
  • Bir müddet ağladı, devenin ayağına kapandı; dedi ki: Ey kulların Tanrısınca seçilmiş er,
  • چه زیان دارد گر از فرخندگی ** در پذیری تو مرا دربندگی
  • Lûtfetsen de beni kulluğa kabul etsen ne ziyana girersin?
  • گفت چون اقرار کردی پیش من ** رو که رستی تو ز آفات زمن 3410
  • Deve, mademki huzurumda ikrar ettin dedi... yürü, zamanenin âfetlerinden kurtuldun.
  • دادی انصاف و رهیدی از بلا ** تو عدو بودی شدی ز اهل ولا
  • İnsafa geldin, belâdan halâs oldun; düşmandın muhabbet ehline katıldın!
  • خوی بد در ذات تو اصلی نبود ** کز بد اصلی نیاید جز جحود
  • Kötü huy zaten senin aslında yoktu... aslı kötü olandan inattan, kötülükten başka bir şey gelmez.
  • آن بد عاریتی باشد که او ** آرد اقرار و شود او توبه‌جو
  • Fakat aslında kötülük olmayan ve iğreti olarak kötü huylara sahip olan, kötülüğünü ikrar eder, tövbe etmeyi diler.
  • هم‌چو آدم زلتش عاریه بود ** لاجرم اندر زمان توبه نمود
  • Âdem peygamber gibi. Onun işlediği o pek ehemmiyetsiz suç da iğretiydi de derhal tövbe etti.
  • چونک اصلی بود جرم آن بلیس ** ره نبودش جانب توبه‌ی نفیس 3415
  • Fakat İblisin suçu, asli olduğundan canım tövbeye yol yoktu ona.
  • رو که رستی از خود و از خوی بد ** واز زبانه‌ی نار و از دندان دد
  • Yürü, kendinden de kurtuldun, kötü huydan da, cehennem alevinden de halâs oldun, yırtıcı hayvanların dişlerinden de!
  • رو که اکنون دست در دولت زدی ** در فکندی خود به بخت سرمدی
  • Yürü, şimdicik devleti elde ettin, kendini ebedi bir kutluluğa attın.
  • ادخلی تو فی عبادی یافتی ** ادخلی فی جنتی در بافتی
  • “Kullarımın arasına katıl” devletine eriştin, “Cennetime gir” kumaşını dokudun!
  • در عبادش راه کردی خویش را ** رفتی اندر خلد از راه خفا
  • Kulları arasına girmeye yol buldun, gizli bir yolda ebedi cennete sokuldun.
  • اهدنا گفتی صراط مستقیم ** دست تو بگرفت و بردت تا نعیم 3420
  • “Bize doğru yolu göster” dedin; doğru yolda elini tuttu seni ta cennete kadar götürdü.
  • نار بودی نور گشتی ای عزیز ** غوره بودی گشتی انگور و مویز
  • Ey aziz kişi, ateştin, nur oldun... koruktun yaş ve kuru üzüm oldun.
  • اختری بودی شدی تو آفتاب ** شاد باشد الله اعلم بالصواب
  • Tanrı doğrusunu daha iyi bilir ya, yıldızdın güneş kesildin...neşelen artık!
  • ای ضیاء الحق حسام‌الدین بگیر ** شهد خویش اندر فکن در حوض شیر
  • Ey Hak ziyası Hüsamettin, balını tut, süt havuzuna at da,
  • تا رهد آن شیر از تغییر طعم ** یابد از بحر مزه تکثیر طعم
  • O süt, bozulmadan kurtulsun... lezzet denizinde lezzeti büsbütün fazlalaşsın.
  • متصل گردد بدان بحر الست ** چونک شد دریا ز هر تغییر رست 3425
  • Elest denizinde ulaşsın. Deniz oldu mu her türlü bozulmadan kurtuldu demektir.