English    Türkçe    فارسی   

1
2854-2863

  • Hediyeler, hususi hil’atler verdi, bedeviyi yoksulluktan kurtardı.
  • آن عرب را کرد از فاقه خلاص ** داد بخششها و خلعتهای خاص‌‌
  • “Bu altın dolu testiyi ona ver. Dönerken de onu Dicle yoluyla götür. 2855
  • کاین سبو پر زر به دست او دهید ** چون که واگردد سوی دجله‌‌ش برید
  • Çöl yolundan buraya gelmiş. Halbuki Dicle yolu, yurduna daha yakındır” dedi.
  • از ره خشک آمده ست و از سفر ** از ره آبش بود نزدیکتر
  • Bedevi, gemiye binip Dicle’yi görünce utancından iki büklüm olmaya, yere kapanmaya başladı.
  • چون به کشتی درنشست و دجله دید ** سجده می‌‌کرد از حیا و می‌‌خمید
  • “Bu ihsan sahibi cömert padişahın lûtfuna şaştım. Daha ziyade şaşılacak şey de şu ki, o suyu aldı.
  • کای عجب لطف این شه وهاب را ** وین عجبتر کو ستد آن آب را
  • O cömertlik denizi öyle hor ve kalp armağanı nasıl oldu da kabul etti?” diyordu.
  • چون پذیرفت از من آن دریای جود ** آن چنان نقد دغل را زود زود
  • Ey oğul! Bütün dünyayı, ağzına kadar ilimle, güzellikle dolu bir testi bil. 2860
  • کل عالم را سبو دان ای پسر ** کاو بود از علم و خوبی تا به سر
  • Fakat bu ilim ve güzellik, fevkâlade dolu olduğundan derisine sığamayan kişinin (zuhuru, zatının muktazası olan ve zuhur etmemesine imkân bulunmayan Tanrı’nın ) Dicle’sinden bir katradır.
  • قطره‌‌ای از دجله‌‌ی خوبی اوست ** کان نمی‌‌گنجد ز پری زیر پوست‌‌
  • O, gizli bir defineydi. Pek dolu olduğundan yarıldı, kendisini izhar etti.Toprağı, göklerden daha parlak bir hale getirdi.
  • گنج مخفی بد ز پری چاک کرد ** خاک را تابان تر از افلاک کرد
  • Gizli bir hazineyken coştu; toprağı atlas giyen bir sultan haline soktu.
  • گنج مخفی بد ز پری جوش کرد ** خاک را سلطان اطلس پوش کرد