English    Türkçe    فارسی   

2
1793-1802

  • Neyzen, ney üfler. Fakat bu nefes ve bu nefesten çıkan ses, neyin midir, neyzenin mi.. Bu ses, neyin harcı mı, neyzenin harcı mı?” dedi.
  • دم که مرد نایی اندر نای کرد ** در خور نای است نه در خورد مرد
  • Kendine gel, kendine! Allah’ı övsen de bu övüşünü, çobanın lâyık olmayan övüşü gibi bil, öyle tanı.
  • هان و هان گر حمد گویی گر سپاس ** همچو نافرجام آن چوپان شناس‏
  • Senin övüşün, çobanın övüşüne nispetle daha iyidir. Ama Allah’a nispetle onun da değeri yok, onun da sonu gelmez. 1795
  • حمد تو نسبت بدان گر بهتر است ** لیک آن نسبت به حق هم ابتر است‏
  • Ne vakte dek ben Allah’a hamlederim deyip duracaksın? Perde kaldırılınca oldu sanılan nice şeylerin olmamış bulunduğu meydana çıkar.
  • چند گویی چون غطا برداشتند ** کاین نبوده ست آن که می‏پنداشتند
  • Allah’ı anışımın makul olması Allah rahmetindendir. Âdeta istihaze olan kadının namaz kılması gibi bir ruhsattan ibarettir.
  • این قبول ذکر تو از رحمت است ** چون نماز مستحاضه رخصت است‏
  • Onun namazına nasıl kan bulaşmışsa senin Allah’ı anışına da benzetiş ve zannediş bulaşmış!
  • با نماز او بیالوده ست خون ** ذکر تو آلوده‏ی تشبیه و چون‏
  • Kan pistir ama bir parçacık su ile temizlenir. Fakat içte öyle pislikler vardır ki,
  • خون پلید است و به آبی می‏رود ** لیک باطن را نجاستها بود
  • Allah’ın lütuf suyundan gayrı bir şeyle arınmaz, ibadet eden kişinin gönlünden eksilmez. 1800
  • کان به غیر آب لطف کردگار ** کم نگردد از درون مرد کار
  • Keşke secdende kıbleden yüzünü çevirmiş olaydın da tek “ Sübhane rabbiyel A’lâ”nın manasına ereydin!
  • در سجودت کاش رو گردانی‏ای ** معنی سبحان ربی دانی‏ای‏
  • “Allah’ım secdem de varlığın gibi sana lâyık değil. Sen, kötülüğe iyilikle mukabele et” diyeydin.
  • کای سجودم چون وجودم ناسزا ** مر بدی را تو نکویی ده جزا