English    Türkçe    فارسی   

2
385-394

  • Çünkü Allah, onlara karşılık olarak ebedi ve gamdan, mihnetten, kötülükten emin bir can vermiştir. 385
  • چون خلف دادستشان جان بقا ** جان ایمن از غم و رنج و شقا
  • Borçlu Şeyh, yıllarca bu işte bulundu, vazifesi buymuş gibi halktan borç almakta, halka vermekteydi.
  • شیخ وامی سالها این کار کرد ** می‏ستد می‏داد همچون پای مرد
  • Ölüm gününde ulu bir bey olmak için ölümüne kadar bu çeşit tohumlar ekmekteydi.
  • تخمها می‏کاشت تا روز اجل ** تا بود روز اجل میر اجل‏
  • Şeyh’in ömrü sona erip de vücudunda ölüm alâmetlerini görünce,
  • چون که عمر شیخ در آخر رسید ** در وجود خود نشان مرگ دید
  • Borçlular etrafına toplandı. Şeyh, mum gibi kendi kendisine eriyip gidiyordu.
  • وامداران گرد او بنشسته جمع ** شیخ بر خود خوش گدازان همچو شمع‏
  • Borçluların ümidi kesildi, suratları ekşidi, dertlerine dert katıldı. 390
  • وامداران گشته نومید و ترش ** درد دلها یار شد با درد شش‏
  • Şeyh, ”Şu kötü şüpheye düşenlere bak! Allah’ın dört yüz dinar altını yok mu ki?” dedi.
  • شیخ گفت این بد گمانان را نگر ** نیست حق را چار صد دینار زر
  • Bu sırada dışardan bir çocuk, birkaç para kazanmak ümidiyle “Helva” diye bağırdı.
  • کودکی حلوا ز بیرون بانگ زد ** لاف حلوا بر امید دانگ زد
  • Şeyh, hizmetçiye, ”Git helvanın hepsini al,
  • شیخ اشارت کرد خادم را به سر ** که برو آن جمله حلوا را بخر
  • Borçlular yesinler de bir müddetçik olsun bana acı acı bakmasınlar” diye başıyla işaret etti.
  • تا غریمان چون که آن حلوا خورند ** یک زمانی تلخ در من ننگرند