English    Türkçe    فارسی   

2
1104-1113

  • Hâlbuki halk, makam ve derece için aşağılıklara katlanır, bayağı hallere düşer, yücelik ümidiyle horluktan lezzet alır, hoşlanır!
  • از پی طاق و طرم خواری کشند ** بر امید عز در خواری خوشند
  • On günlük yücelik için zilleti çekerler, gam ve gussa ile boyunlarını iğ gibi ipince bir hale korlar. 1105
  • بر امید عز ده روزه‏ی خدوک ** گردن خود کرده‏اند از غم چو دوک‏
  • Nasıl oluyor da benim bulunduğum yere, bu yücelikten aydın güneş olduğum mekâna gelmiyorlar?
  • چون نمی‏آیند اینجا که منم ** کاندر این عز آفتاب روشنم‏
  • Güneşin doğduğu yer, kapkara bir burçtur. Bizim güneşimizse doğu yerlerinden dışarıdır!
  • مشرق خورشید برج قیرگون ** آفتاب ما ز مشرقها برون‏
  • Onun doğduğu yer, zerrelerine nispetle doğu yeridir. Hâlbuki zatı ne doğar, ne dolunur!
  • مشرق او نسبت ذرات او ** نه بر آمد نه فرو شد ذات او
  • Onun arta kalan zerreleri olan bizler de iki cihanda gölgesiz bir güneşiz.
  • ما که واپس ماند ذرات وی‏ایم ** در دو عالم آفتابی بی‏فی‏ایم‏
  • Ne şaşılacak şey! Böyle olduğu halde yine Şems’in etrafında dönüp dolaşmaktayım. Buna sebep de yine Şems’in ışığı, aydınlığı! 1110
  • باز گرد شمس می‏گردم عجب ** هم ز فر شمس باشد این سبب‏
  • Şems, hem sebepleri, vesileleri meydana getirmede, hem de sebepler, vesileler ona erişememekte!
  • شمس باشد بر سببها مطلع ** هم از او حبل سببها منقطع‏
  • Yüz binlerce defa ümidimi kestim. Kimden mi? Şems’ten. Buna inanır mısınız?
  • صد هزاران بار ببریدم امید ** از که از شمس این شما باور کنید
  • Ben güneşten ümidimi keseyim, balık suya sabretsin! Bu sözüme inanma sakın!
  • تو مرا باور مکن کز آفتاب ** صبر دارم من و یا ماهی ز آب‏