English    Türkçe    فارسی   

2
883-892

  • Ben kendi yüzümü göremem de senin yüzünü görürüm; sen de benim yüzümü görürsün.
  • من نبینم روی خود را ای شمن ** من ببینم روی تو تو روی من‏
  • Kendi yüzünü görmeye muktedir olanın nuru, halkın nurundan artıktır.
  • آن کسی که او ببیند روی خویش ** نور او از نور خلقان است بیش‏
  • O ölse bile nuru bakidir. Çünkü görüşü, Allah görüşüdür. 885
  • گر بمیرد دید او باقی بود ** ز انکه دیدش دید خلاقی بود
  • Kendi yüzünü, gözünün önünde apaçık bir surette gören nur, bildiğimiz nur değildir”.
  • نور حسی نبود آن نوری که او ** روی خود محسوس بیند پیش رو
  • Padişah “Şimdi o senin ayıplarını söylediğin gibi sen de onun ayıplarını söyle
  • گفت اکنون عیبهای او بگو ** آن چنان که گفت او از عیب تو
  • Ki, benim dostum olduğunu, memleketimde emin bir vekilim bulunduğunu ve beni sevdiğini bileyim” dedi.
  • تا بدانم که تو غم خوار منی ** کدخدای ملکت و کار منی‏
  • Köle dedi ki; “Padişahım, o benim iyi bir kapı yoldaşımsa da kusurlarını söyleyeyim:
  • گفت ای شه من بگویم عیبهاش ** گر چه هست او مر مرا خوش خواجه‏تاش‏
  • Kusuru; sevgi, vefa, insanlık, doğruluk, zekâ ve dostluktur. 890
  • عیب او مهر و وفا و مردمی ** عیب او صدق و ذکا و هم دمی‏
  • En ehemmiyetsiz kusuru cömertlik, düşkünlere yardım etmektir. Ama nasıl cömertlik? Canını da verir.
  • کمترین عیبش جوانمردی و داد ** آن جوانمردی که جان را هم بداد
  • Allah bu can bağışlamaya karşılık yüz binlerce can ihsan eder. Bunu görmeyen kişi nasıl cömert olabilir?
  • صد هزاران جان خدا کرده پدید ** چه جوانمردی بود کان را ندید