English    Türkçe    فارسی   

2
899-908

  • Eğer cömertliğe karşılık verilecek olan şeyleri herkes görseydi dünyada kimse nekes olamazdı. Çünkü hiçbir kimse karşılıksız bir şey bağışlamaz.
  • پس به عالم هیچ کس نبود بخیل ** ز انکه کس چیزی نبازد بی‏بدیل‏
  • Şu halde cömertlik gözden gelir, elden değil. İşe yarayan görüştür, gözü açıktan başkası kurtulamaz. 900
  • پس سخا از چشم آمد نه ز دست ** دید دارد کار جز بینا نرست‏
  • Arkadaşımın bir kusuru da kendisini görmemesidir. O, kendisinde kusur arar durur.
  • عیب دیگر این که خود بین نیست او ** هست او در هستی خود عیب جو
  • Kendi ayıbını söyler, kendi ayıbını arar. Herkesi iyi bilir, herkesle dosttur da kendisiyle dost değildir.”
  • عیب گوی و عیب جوی خود بده ست ** با همه نیکو و با خود بد بده ست‏
  • Padişah “ Arkadaşını övmede ileri gitme. Onu överken kendini övmeye kalkışma.
  • گفت شه جلدی مکن در مدح یار ** مدح خود در ضمن مدح او میار
  • Çünkü onu imtihana çekersem ilerde utanırsın” dedi.
  • ز انکه من در امتحان آرم و را ** شرمساری آیدت در ما ورا
  • Kölenin, iyi zannı yüzünden arkadaşının doğruluğuna ve vefakârlığına yemin etmesi
  • قسم غلام در صدق و وفای یار خود از طهارت ظن خود
  • Köle dedi ki; “ Hüküm ve kudret sahibi, bağışlayan ve acıyan Ulu Allah’a ant olsun… 905
  • گفت نه و الله و بالله العظیم ** مالک الملک و به رحمان و رحیم‏
  • Peygamberleri, ihtiyacı olduğundan değil de fazlından, kereminden gönderen,
  • آن خدایی که فرستاد انبیا ** نه به حاجت بل به فضل و کبریا
  • Aşağılık topraktan, yüce padişahlar yaratan.
  • آن خداوندی که از خاک ذلیل ** آفرید او شهسواران جلیل‏
  • Onları topraktan yaratılmış mahlûkatın tabiatlarından arıtan, gök ehlinin derecelerinden üstün kılan,
  • پاکشان کرد از مزاج خاکیان ** بگذرانید از تک افلاکیان‏