English    Türkçe    فارسی   

2
909-918

  • Ateşten saf bir nur yaratıp onunla bütün nurları parlatan,
  • بر گرفت از نار و نور صاف ساخت ** وانگه او بر جمله‏ی انوار تاخت‏
  • Nurlara doğan, nurları aydınlatan nuru yaratan, Âdem peygamberin feyiz alıp marifete eriştiği aydın ziyayı meydana getiren, 910
  • آن سنا برقی که بر ارواح تافت ** تا که آدم معرفت ز آن نور یافت‏
  • Âdem’den bitip Şîs’in devşirdiği nuru, Âdem’in görüp Şîs’i yerine halife ettiği nuru.
  • آن کز آدم رست و دست شیث چید ** پس خلیفه‏ش کرد آدم کان بدید
  • Nuh’un feyiz aldığı, can denizi havasında inciler yağdırdığı nuru halk edene ant olsun.
  • نوح از آن گوهر که برخوردار بود ** در هوای بحر جان دربار بود
  • İbrahim’in canı o nurlardan nurlandı da pervasızca ateş şulelerine koştu, ateşe atıldı.
  • جان ابراهیم از آن انوار زفت ** بی‏حذر در شعله‏های نار رفت‏
  • İsmail, onun ırmağına düştü de o yüzden parlak bıçağın önüne baş koydu, boyun verdi.
  • چون که اسماعیل در جویش فتاد ** پیش دشنه‏ی آب دارش سر نهاد
  • Davut’un canı onun şulelerinden hararetlendi de ondan dolayı elinde demir yumuşadı, eridi. 915
  • جان داود از شعاعش گرم شد ** آهن اندر دست بافش نرم شد
  • Süleyman, onun vuslatından süt emdi de cinler periler onun için fermanına tabi oldular.
  • چون سلیمان بد وصالش را رضیع ** دیو گشتش بنده فرمان و مطیع‏
  • Yakup, onun kaza ve kaderine teslim oldu da ondan oğlunun kokusuyla gözü açıldı, aydınlandı.
  • در قضا یعقوب چون بنهاد سر ** چشم روشن کرد از بوی پسر
  • Ay yüzlü Yusuf, o güneşi gördü de rüya tabirinde o kadar uyanık hale geldi.
  • یوسف مه رو چو دید آن آفتاب ** شد چنان بیدار در تعبیر خواب‏