English    Türkçe    فارسی   

3
1086-1095

  • Fakat bu, bir iki gün içinde olmaz. Bu yaz çağında bana kırk günceğiz mühlet ver” dedi.
  • این نخواهد شد بروزی و دو روز ** مهلتم ده تا چهل روز تموز
  • Musa’nın Firavuna cevabı
  • جواب موسی فرعون را
  • Musa dedi ki: “Bana bu hususta izin yok. Ben bir kulum, sana mühlet vermeye emir almadım.
  • گفت موسی این مرا دستور نیست ** بنده‌ام امهال تو مامور نیست
  • Sen hükümdarsın, galipsin, benim yardımcım, dostum yok… Fakat Allah fermanına tabiim, başka bir şeyle işim yok.
  • گر تو چیری و مرا خود یار نیست ** بنده فرمانم بدانم کار نیست
  • Diri oldukça seninle canla başla savaşacağım. Ben kulum, yardımla, yardımcıyla ne işim var?
  • می‌زنم با تو بجد تا زنده‌ام ** من چه کاره‌ی نصرتم من بنده‌ام
  • Allah’ın hükmü zuhur edinceye kadar seninle uğraşacağım. Her hasmı düşmanından Allah ayırır” 1090
  • می‌زنم تا در رسد حکم خدا ** او کند هر خصم از خصمی جدا
  • Firavunun Musa’ya cevabı ve Musa aleyhisselâm’a vahiy gelmesi
  • جواب فرعون موسی را و وحی آمدن موسی را علیه‌السلام
  • Firavun, hayır dedi, mutlaka bir mühlet vermek gerek. Beni aldatıp durma, yel alıp poyraz satma.
  • گفت نه نه مهلتم باید نهاد ** عشوه‌ها کم ده تو کم پیمای باد
  • Bu sırada ulu Allah’tan Musa’ya “ Ona bol, bol mühlet ver, korkma.
  • حق تعالی وحی کردش در زمان ** مهلتش ده متسع مهراس از آن
  • Bu kırk gün mühleti, ona gönül rızasıyla ver de çeşit, çeşit hileler düzsün.
  • این چهل روزش بده مهلت بطوع ** تا سگالد مکرها او نوع نوع
  • İstediği gibi çalıp çabalasın. Ben uyumuyorum ki. Ona söyle, hızlı gitsin, fakat yolu ben tuttum, pusuda ben varım.
  • تا بکوشد او که نی من خفته‌ام ** تیز رو گو پیش ره بگرفته‌ام
  • Onların hilelerini ben birbirine katar, onların arttırdıklarını ben eksiltirim. 1095
  • حیله‌هاشان را همه برهم زنم ** و آنچ افزایند من بر کم زنم