English    Türkçe    فارسی   

3
1286-1295

  • Ey hicapsız nurları kabul etmeye istidadı olmayan kişi, hiç olmazsa harflerde gizlenmiş bir nur olan hikmet sözlerini duy, onları ye!
  • حرف حکمت خور که شد نور ستیر ** ای تو نور بی‌حجب را ناپذیر
  • Böyle böyle o hicapsız nuru da kabul etmeye istidat kazanır, gizli nuru da hicapsız olarak görürsün.
  • تا پذیرا گردی ای جان نور را ** تا ببینی بی‌حجب مستور را
  • Bu suretle yıldız gibi felekte seyreder, hatta felekten hariç keyfiyetsiz seferlere düşersin!
  • چون ستاره سیر بر گردون کنی ** بلک بی گردون سفر بی‌چون کنی
  • Yokluktan varlığa geldin ya… Kendine gel, geldin ama nasıl geldin Sarhoşça… Hiç kendinden haberin yok!
  • آنچنان کز نیست در هست آمدی ** هین بگو چون آمدی مست آمدی
  • Geldiğin yollar aklında bile kalmadı. Fakat biz yine sana bir remiz söyleyecek, bir şey hatırlatacağız. 1290
  • راههای آمدن یادت نماند ** لیک رمزی بر تو بر خواهیم خواند
  • Bu aklı terk et de hakikî akla ulaş. Bu kulağı tıka da hakikî kulak kesil!
  • هوش را بگذار وانگه هوش‌دار ** گوش را بر بند وانگه گوش دار
  • Hayır hayır… Söyleyeceğim, çünkü henüz hamsın sen. Daha ilkbahardasın, Temmuzu görmedin bile!
  • نه نگویم زانک خامی تو هنوز ** در بهاری تو ندیدستی تموز
  • Ey ulular, bu cihan bir ağaca benzer; biz de bu âlemdeki yarı ham, yarı olmuş meyveler gibiyiz.
  • این جهان همچون درختست ای کرام ** ما برو چون میوه‌های نیم‌خام
  • Ham meyveler, daha iyice yapışmıştır, oradan kolay kolay kopmazlar. Çünkü ham meyve köşke, saraya lâyık değildir ki.
  • سخت گیرد خامها مر شاخ را ** زانک در خامی نشاید کاخ را
  • Fakat oldu da tatlılaştı, dudağı ısırır bir hale geldi mi artık dallara iyi yapışmaz, hemen düşüverir. 1295
  • چون بپخت و گشت شیرین لب‌گزان ** سست گیرد شاخها را بعد از آن