- Herkesi bir iş için yetiştirmişler, gönlüne o işin meylini vermişlerdir.
- هر کسی را بهر کاری ساختند ** میل آن را در دلش انداختند
- Gönülde bir meyil olmadıkça el, ayak nasıl hareket eder. Su, rüzgâr olmadıkça çerçöp nasıl akar, savulur?
- دست و پا بی میل جنبان کی شود ** خار وخس بی آب و بادی کی رود
- Kendinde göğe doğru çıkmaya bir meyil gördün mü hüma kuşu gibi devlet kanadını hemen aç! 1620
- گر ببینی میل خود سوی سما ** پر دولت بر گشا همچون هما
- Fakat kendinde yeryüzüne bir meyil gördün mü feryat et, ağlayıp inlemeyi hiç bırakma.
- ور ببینی میل خود سوی زمین ** نوحه میکن هیچ منشین از حنین
- Akıllılar önceden feryat ederler, bilgisizlerse işin sonunda başlarına vururlar!
- عاقلان خود نوحهها پیشین کنند ** جاهلان آخر بسر بر میزنند
- Sen, işin önünde sonunu sor da kıyamet günü pişman olma.
- ز ابتدای کار آخر را ببین ** تا نباشی تو پشیمان یوم دین
- Kuyumcunun, işin sonunu görerek kendisinden ödünç bir terazi isteyene ona göre söz söylemesi
- دیدن زرگر عاقبت کار را و سخن بر وفق عاقبت گفتن با مستعیر ترازو
- Birisi, kuyumcunun birine giderek “Altın tartacağım, bana terazini versene” dedi.
- آن یکی آمد به پیش زرگری ** که ترازو ده که بر سنجم زری
- Kuyumcu dedi ki. “Babacığım, hadi git, bende kalbur yok!” Adam: “Alay etme benimle. Ver şu teraziyi” dedi. 1625
- گفت خواجه رو مرا غربال نیست ** گفت میزان ده برین تسخر مهایست
- Kuyumcu dedi ki. “Dükkânımda süpürge yok” Adam: “Kâfi yahu, bırak alayı”
- گفت جاروبی ندارم در دکان ** گفت بس بس این مضاحک رابمان
- Ben senden terazi istiyorum. Sağırlıktan gelme; şu tarafa, bu tarafa, bu tarafa gidip durma, ver teraziyi” dedi.
- من ترازویی که میخواهم بده ** خویشتن را کر مکن هر سو مجه