English    Türkçe    فارسی   

3
1625-1634

  • Kuyumcu dedi ki. “Babacığım, hadi git, bende kalbur yok!” Adam: “Alay etme benimle. Ver şu teraziyi” dedi. 1625
  • گفت خواجه رو مرا غربال نیست ** گفت میزان ده برین تسخر مه‌ایست
  • Kuyumcu dedi ki. “Dükkânımda süpürge yok” Adam: “Kâfi yahu, bırak alayı”
  • گفت جاروبی ندارم در دکان ** گفت بس بس این مضاحک رابمان
  • Ben senden terazi istiyorum. Sağırlıktan gelme; şu tarafa, bu tarafa, bu tarafa gidip durma, ver teraziyi” dedi.
  • من ترازویی که می‌خواهم بده ** خویشتن را کر مکن هر سو مجه
  • Kuyumcu dedi ki. “Sağır değilim, sözünü duydum, söylediğim sözleri de manasız sanma.
  • گفت بشنیدم سخن کر نیستم ** تا نپنداری که بی معنیستم
  • Sözünü duydum ama sen kuvveti, kudreti kalmamış bir ihtiyarsın, hiç şüphem yok, zayıflıktan elin titreyecek.
  • این شنیدم لیک پیری مرتعش ** دست لرزان جسم تو نا منتعش
  • Tartacağın altın da külçe değil, tozu var, kırık dökük bir şey. Elin titreyecek, yere dökeceksin, 1630
  • وان زر تو هم قراضه‌ی خرد مرد ** دست لرزد پس بریزد زر خرد
  • Sonra bana bir süpürge ver de toza, toprağa dökülen altınımı süpüreyim diyeceksin.
  • پس بگویی خواجه جاروبی بیار ** تا بجویم زر خود را در غبار
  • Altını süpürüp bir yere toplayınca da güzelim, kalbur isterim diye tutturacaksın.
  • چون بروبی خاک را جمع آوری ** گوییم غلبیر خواهم ای جری
  • Ben, işin sonunu önceden gördüm, iyisi mi hadi sen başka bir yere git!”
  • من ز اول دیدم آخر را تمام ** جای دیگر رو ازینجا والسلام
  • Dağlardaki ağaçlardan meyve düşürmeyeyim, ağacı silkmeyeyim, hiç kimseden açıkça, yahut gizli kapalı bir şey istemeyeyim, şu ağacı silk demeyeyim, yalnız ağaçtan kendiliğinden düşen meyveleri yiyeyim diye nezretmiş olan ve dağlarda halvet etmiş bulunan zahidin hikâyesinin son kısmı
  • بقیه‌ی قصه‌ی آن زاهد کوهی کی نذر کرده بود کی میوه‌ی کوهی از درخت باز نکنم و درخت نفشانم و کسی را نگویم صریح و کنایت کی بیفشان آن خورم کی باد افکنده باشد از درخت
  • O dağlarda ağaçlar, meyveler, sayısız elmalar, armutlar, narlar vardı.
  • اندر آن که بود اشجار و ثمار ** بس مرودی کوهی آنجا بی‌شمار