- Şu yama yamama sanatına bak hele. Eski palasları iğnesiz dikip durmada
- در نگر در صنعت پارهزنی ** کو همیدوزد کهن بی سوزنی
- Diktiği sıralarda ne ip var, ne iğne. Fakat öyle bir diker ki ortada terzi bile görünmez.
- ریسمان و سوزنی نه وقت خرز ** آنچنان دوزد که پیدا نیست درز
- Gözünü aç da haşri apaşikâr gör… Kıyamette hiçbir şüphen kalmasın.
- چشم بگشا حشر را پیدا ببین ** تا نماند شبههات در یوم دین
- Varlık zerrelerini nasıl tamamıyla topluyorum, gör de ölürken bu hayata sarılıp titreme.
- تا ببینی جامعیام را تمام ** تا نلرزی وقت مردن ز اهتمام
- Uyurken bedeninin duygularının mahvolmayacağından eminsin ya. 1770
- همچنانک وقت خفتن آمنی ** از فوات جمله حسهای تنی
- Uykun geldi mi duyguların dağılır, harap bir hale gelir ama mahvolacaklar diye korkup titremezsin”
- بر حواس خود نلرزی وقت خواب ** گرچه میگردد پریشان و خراب
- Bir şeyhin, oğullarının ölümüne ağlaması
- جزع ناکردن شیخی بر مرگ فرزندان خود
- Bundan önce yol gösteren bir şeyh vardı. Yeryüzünde adeta göğe mensup bir çırağdı.
- بود شیخی رهنمایی پیش ازین ** آسمانی شمع بر روی زمین
- Ümmetler içinde peygambere benzer, halka cennet bahçelerinin kapılarını açardı.
- چون پیمبر درمیان امتان ** در گشای روضهی دار الجنان
- Peygamber, “İleri giden şeyh, kavminin arasında peygambere benzer” dedi.
- گفت پیغامبر که شیخ رفته پیش ** چون نبی باشد میان قوم خویش
- Bir sabah evindekiler ona dediler ki: “A güzel huylu, nasıl da yüreğin katı, neden böylesin sen, 1775
- یک صباحی گفتش اهل بیت او ** سختدل چونی بگو ای نیکخو